Pisi pisi

A -
A +

Beklenmedik zamanlarda beklenmedik biçimlerde bağlar oluşur. Afallarsın. Korkarsın. En iyisi suyu akışına bırakmaktır ya hani, sen de bırakırsın. Bir de kimi bağlar vardır ki onlar derinden işlemiştir. Kökleri, senin bile farkında olmadığın kadar derinlere salınmıştır. Kabuğun, cismin, mekanın farklı olsa da bu bağı hep taşır, işaretleri takip etmene gerek kalmadan "küt" diye de önünde bulursun. Yakın tarihte... Çok sıkıntılı bir dönemde, son yediğinin ne olduğunu unutalı çok olmuş, saç baş dağılmış, koşuşturmaktan ne yöne koştuğumu karıştırmış bir vaziyetteyim. Uyku gözlerimde, sabahın dördü. Allah'a ve gönülden bağlı bulunulanlara emanet edilerek uğurlanıyorum. İlk kez gittiğim bir ülke. Seyahat sebebi ve görevi gazeteyle ilgisiz. Bir kozmetik zirvesine katılınacak, uçakta kucağıma doldurduğum dosyalar ezberlenecek, sunum hazırlanacak... Gazetenin sayfa yazılarını alel acele hazırlamışım, Japonca-İngilizce karışımı kelimeleri beynime yerleştirmeye çalışırken aklım orada. Uykusuz kalınca ve üşüyünce zihin koordinasyon merkezim otomatik olarak kilitlenir benim. Mantığım sıfırlanır, reflekslerim durur ve tüm enerjim göz yaşı kanallarıma yönelir. Neyse, anne rahat ol, uçak kaçırılmadan Zürih'e indi. Ve... Birden kendimi az önce soba yanındayken, yağmur altına bırakılmış, ağlar suratlı, bir gıdım aklı da alınmış kedi yavrusu gibi hissettim. Hissettim ama geçmiyor ki!.. "Yoksa kaçırırlar mı ki beni? Ya kaybolursam? Köşe yazısı ne olacak?" Bavulu, dosyaları, kafayı toparlayacak hal kalmamış bende. Sevgiyle harmanlı saygı duyduğum İlhan Apak'ın nasihati gelip gidiyor zihnime. Nasıldı? Nasıldı? Ne yapacaktım? Hah, hatırladım. "Yazı yazmaya, program sunmaya, ne olursa olsun bir işe başlarken, bir yere adım atarken gönülden bağlı olduklarını hatırla..." İsviçreliyle Türkçe, Tunusluyla İngilizce sora sora havaalanı çıkışına ulaştım. İlk gördüğüm ve etrafta da bulunan tek kişiye, taksi şoförüne, adres soruyorum. İngilizcesi yok, beni anlamıyor, çırpınıyorum ama anlaşamıyoruz.. Zaten yazıyı da yazmamışım. Yorgunum, uykusuzum, üşüyorum, "Çay"sızım ve kimsesizim. Artık ağlama zamanıdır!.. Durdum. "Sen gazete okuyor musun?" diye mırıldandım ve bakmadan yürümeye başladım. "Evet, Türkiye Gazetesi!.. Ben size yardımcı olayım..." İlk kez gittiğim bir ülkede, ilk karşılaştığım ve bana tek yardım eden kişi... İşte bu bir gönül bağı işi... Bir hafta sonra, aynı havaalanı. Kandil gecesi... Haftayı zor bitirmiş, kariyeri de karizmayı da hiçe saymış, toplantıların orta yerinde "Ben evimi özledim" diye ağlamış, neyse ki "Ah bu Türkler çok hassas" imajıyla durumu toparlamış, uçağın kalkmasını bekliyorum. Uçak rötar yaptı... Oturdum, çay içiyorum, iyi gelir diye. Bu gece kandil! Kimse beni kutlamıyor! Her şey olduğundan daha ters gelmeye başlıyor. Burası soğuk... Çayı da kavanoz gibi bir şeye koymuşlar. Bir daha bu ülkeye gelmeyeceğim. Ağlasam mı? Yok, daha değil. Gidip kasiyere çayın zarif bir bardakta sunulmasının gerekliliği üzerine bir konferans veriyorum. O şaşırdıkça ben daha da sinirleniyorum. İkinci kavanoz çay... Yine rötar anonsu. Hiç halden anlamıyorlar. Bu gece kandil, eve gitmem gerek... Yiyorlar, içiyorlar, gülüyorlar. Ben üşüyorum. Ağlasam mı? Mağaza vitrinleri bile keyif vermiyor. Hah yani... Durum o kadar vahim! Üşüyorum. Uzakta bir eşarplı bayan görüyorum. Sevinçten ne yapacağımı da şaşırıp, uyruğu fark etmez gidip kandilini kutlayacağım diyorum. Yaklaşınca utanıyor, vaz geçiyorum... Ağlasam mı? Olabilir. İki adım atıyorum ki, omzuma bir el dokunuyor. "Kandilin mübarek olsun kızım..." Dilim tutuluyor! Yüzüne bakıyorum, ama konuşamıyorum. Kadın, cebinden minik bir poşet çıkartıp bana uzatıyor; "Kandil simidi yapmıştım, almaz mıydın?" Ufalanmış simit kırıntılarına elimi uzattım ama boğazım düğümlendi, ben onun kandilini kutlayamadım. Kaçar gibi uzaklaşırken ben, arkamdan bağırdı "Ben seni okuyorum, sen bizim gazetede çıkıyorsun. Gönül bağımız var bak!" Hayatımda kalabalık içinde, ortalık yerde hiç ağlamamıştım. Hem de böyle saatlerce ve gönülden... Bu yazı mı? "Gönül bağının" yetersiz bir izahı, "Başka gazeteye gidiyormuşsun ha?" sorularının ve benzeri spekülasyonların cevabı... HALILARIN DÜNYASI Tarihte, ilk halı dokuma örneği XIV. yüzyılda Altaylar'da yer alıyor. Bu dönemde, genellikle koyun yününden eğirilen ipliklerle dokunduğu, nadir de olsa deve ve keçi yünlerinin de kullanıldığı görülüyor. İpek ise bu dönemin en pahalı dokuması arasında yer alıyor. Artan nüfus, modernleşme ve gelir dağılımının düşmesi, halı sektörünü de daha pratik ve ucuz dokuma yöntemlerine yönelttiği ve böylece makine halılarının gözde bir konuma yükselmesine neden olduğu da bir gerçek. En ucuz halıyı satın almak kısa vadede size kârlı görünebilir, ancak unutmayın ki bu zaman içinde size pahalıya malolacaktır. "Tüfte" olarak adlandırılan sık tüylü halılar, havların bir yaygı üzerine dikildikten sonra, yaygının tabanına ikinci bir katı geçilerek sağlamlaştırılması suretiyle imal edilir. Ucuz maliyetli tüfte halılar, genellikle düz renklerde ve nadiren desenli olur. Doğal ürünler Doğal liflerden üretilen yer kaplamaları henüz birkaç yıldır kullanılıyor. Hem dayanıklı olmaları sebebiyle, modern iç mekânlarda giderek daha çok tercih ediliyor. Kendi naturel renklerinde bırakıldıkları için kaplandıkları yere sıcak ve doğal bir atmosfer katıyor. Sık kullanılan bazı doğal lifler ise şöyle: Jüt Hindistan orijinli jüt bitkisinin liflerinin kullanıldığı bu kaplamalar, yatak odasında kullanılabilecek kadar yumuşak. Seagrass Bu sağlam, düzgün yüzeyli lifin doğal rengi, bej. Kesinlikle boya kabul etmediği için sadece kendi renginde bulunabiliyor ve leke tutmuyor. Özellikle koridorlarda çok kullanışlı. Coir Hindistan cevizinin yan ürünlerinden biri olan değişik desenlerde dokunabiliyor. Sert dokulu olduğu için genellikle paspas yapımında kullanılıyor. Sisal Yuka bitkisinden elde edilen sert ve düzgün yüzeyli sisal lifleri yünle birlikte dokunabildiği gibi, farklı renklere de boyanabiliyor. Son bir uyarı... Taban desteğinin (yaygı tabanına geçirilen ikinci kat) önemini küçümsemeyin. Halıyı olduğundan zengin göstermekle kalmaz, ömrünü uzatır ve ses izolasyonunu sağlar. İyice düşünerek seçilmiş bir halıyı, uzun yıllar boyunca kullanabilirsiniz. Nelere dikkat etmeli? Seçilecek halının kullanım rahatlığına ve alev almama özelliğine dikkat etmelisiniz. Antistatik olmasında fayda var. Seçilecek halının evdeki mobilyalara uygunluğu ise çok önemli. Dokuma halılar... Piyasada iki farklı türde dokuma halı bulunuyor: Axminster ve Wilton. Her ikisinde de dokuma ipliği (atkı) yaygıyla (çözgü) birlikte dokunuyor. Böylece halının daha tok ve kırışıksız olması sağlanıyor. Halınızın ömrü nasıl uzar... Halılar, temizlenirken çırpılmamalı, dövülmemeli, elektrikli süpürge ile süpürülmeli. Temizlik sırasında vakumlu ve fırçalı ekipmanlar seçilmeli. Ortalama altı ayda bir, halı temizleme firmaları tarafından detaylı temizlik yaptırılması tavsiye ediliyor. Temizleme yapılırken deterjan, çamaşır suyu gibi kimyasal maddeler kullanılmamalı. Tam anlamıyla lekelenmeyen halıyı üretmenin mümkün olmadığını unutmayın. Bu yüzden lekeye uygun temizlik ürünleri ile anında müdahale etmelisiniz. Zaman zaman halı üzerindeki ağır eşyaların yerlerini değiştirip, eşya izi olan yerlerin bir fırça ile düzeltilmesi gerekiyor. Hammadde cinsine göre tüy dökülmesi olağan. Düzenli yapılan süpürme işlemiyle zaman içerisinde bu dökülme azalacaktır. Duvardan duvara kaplanan halıların temizliği, taban halılarının temizliğinden farklıdır. Halının yıkanması ya da su basması hallerinde, uygun olmayan maddeler ile yapılan temizlikler sonucunda, deformasyonlar olabilir. Halılar kesinlikle katlanıp kırılmamalı. Rulo halinde, rutubet olmayan bir yerde saklanmalıdır. OKUYUCUDAN Çocuğumun derslerinde dikkatini toplayamamasının sebebi ne olabilir? Gülseren Gölek-Tokat Çocukların eğitim hayatlarında yaşadıkları bazı sıkıntılarla ebeveynler olarak her şeyden önce büyük bir sabırla ilgilenilmesi gerekmektedir. Okulda başarısız olarak nitelendirilen çocukların bazı psikolojik problemleri olabileceği ihtimali gözden kaçırılmamalıdır. Bunların başında gelen hususlardan biri de hiperaktif çocuk sendromu denilen, çocukların dikkat ve konsantrasyon eksikliği ile kendini gösteren bir durumun akla gelmesi gerekmektedir. Bu tür durumlar karşısında öncelikli olarak bir çocuk psikiyatristine baş vurmak sıkıntılı olabilecek bir sürecin çok daha kolay çözüme ulaşmasını sağlayacaktır. Vücudunuza göre etek... Uzmanların tavsiye ettiği ideal etek boyları: Bacakların bilekten dizkapağına kadar uzanan kısmı olan baldırın tam ortasında sona eren uzun etekler bacaklarınızı daha kalın gösterir. Bu yüzden bacaklarınız zayıfsa bu etek boyunu tercih edebilirsiniz. Eğer bacaklarınız fazla kalınsa ayak bileğinize yakın uzunluktaki etek boyları daha iyi duracaktır. Baldırın tam ortasında sona eren etekler, özellikle kısa boyluların oldukça tombul görünmelerine sebep olur. Bundan kaçınmak için ayak bileğindeki etek boylarını deneyebilirsiniz. Ancak kalın bilekli bayanlar için bunu pek tavsiye edemeyiz. Diz boyunda bir etek giymek istediğinizde, diz kapağının hemen altında biten etekler bacaklarınızı daha ince gösterecektir. Diz kapaklarının hemen altı, diz kapaklarınıza göre daha incedir. Bu sebeple diz kapaklarınızın birkaç santim altında biten etekler bacaklarınızı daha hoş gösterecektir. Uzun, kısa, kadife ya da gabardin fark etmiyor, her renk, her boy ve her kumaştan eteği bu kış bol bol göreceğiz. Bu arada bu kadar moda diye yakışmayan bir etek ya da elbiseyi giymek çok anlamlı olmasa gerek. Kıyafet seçerken vücut tipimizi de dikkate almamız gerekiyor. Her boy etek her kadına yakışmayabiliyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.