Rızkınız bol olsun…

Sesli Dinle
A -
A +
İnsan rızkını aramasa da, rızkı onu arar. Herkes ancak kendi ismi yazılı olan rızka kavuşabilir.
 
Vaktizamanında bir adam oruçluyken hastalanır. Belki kefaret gerekebilir diye, ihtiyaten orucunu bozmak için çiğ pirinç tanesi yutar. Nasıl olmuşsa pirinç, boğazına takılıp kalır. Öksürür, bağırır çıkmaz. Doktorlar “Bunu almak için ameliyatla nefes borusunu yarmak gerekir, buna imkânımız yok, biz bunu yapamayız” demişler.
 
Çevreden birisi “Sen evliya bir zata git, o sana dua etsin, belki öyle kurtulabilirsin” tavsiyesinde bulunur. Adam, çaresiz denileni yapar, bir zata gider ve fakat o da, “Evladım, bu benim işim değil. Bağdat’ta şu adreste, şöyle mübarek bir zat var, sen doğru ona git.” der... İstanbul nere, Bağdat nere! Ama can meselesi olduğu için mecburen gider.
 
Bağdat’ta, o mübarek zatı bulur. Durumunu anlatır. O zat da, “Evladım, burada mümkün değil, bu pirinç tanesini çıkaracak olan kişi Buhara’da” der. Adam çok üzülür, ama can tatlı, düşer yollara. Buhara’ya gelir, tekkeyi bulur. O mübarek zat da, sohbet ediyormuş, iğne atılsa yere düşmeyecek kadar kalabalık. Kapının eşiğine oturur. Oturur oturmaz bir hapşırık gelir, hapşırmasıyla nefes borusundaki pirinç tanesi yere düşer. Oradaki bir kedi yavrusu, pat alıp kaçar… O kadar yer, o kadar zaman, o kadar sıkıntı. Çok şaşırır, bu ne hâl ya Rabbi der. Gelir hoca efendiye bunun hikmetini sorar. O mübarek zat da; “Allahü teâlâ bu pirincin üzerine bu kedinin ismini yazdı, ben ne yapayım? Bu pirinç tanesini bu kedi yesin diye seni İstanbul’dan buraya getirdi.” cevabını verir.
 
Belki bir çoğunuzun bildiği bir hikâye, okumuşsunuzdur ya da duymuşsunuzdur ama benim en sevdiklerimden, onun için yine paylaşayım istedim. Önceki gün yaşadıklarım da aklıma getirdi bu hikâyeyi ve tekraren hayret ettim.
 
Bir arkadaşım Bulgaristan’dan keçi peyniri getirdi. Hayli tuzlu olduğu için anneye dokunur diye ne yapayım ne yapayım, poğaçaya kattım. Aldım poğaçaları annemi ziyarete diyaliz merkezine gittim. İçeri girdiğimde orada yatan hastalardan birinin diyaliz esnasında şekeri düşmüş fenalaşmış henüz kendine gelmişti. “İçim kıyıldı” deyince poğaçaları amcaya ikram ettim.
 
İstanbul’a çocuklarını ziyarete gelmiş geçici olarak, buraya ilk gelişiymiş. Zaten birkaç taneydi, “Sen dağıtma bunları” dedi. ‘Sus’ işareti yaptım, ‘Hepsi senin’ dedim, şakalaştık. Amca poğaçaları yedi, “Eline sağlık kızım” dedi, su istedi. Ben koridora çıktığım esnada da vefat etti…
 
Ölüm yakın.
Rızık Allah’ın.
Dilediğini, dilediğine vesile kılar…
Kimse gereksiz pay çıkarmasın.

Ninem diyor ki; Ağılda oğlak doğsa ovada otu biter.
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.