
KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİ
"Köylü milletin efendisidir" sözünü haklı çıkarırcasına dikmişler iki çiftçinin devasa heykelini. Yanına yaklaştım, yorulmuştum bir süre ayaklarında mola verdim. Hazır dinlenirken de hatıra fotoğrafı çektirmeyi ihmal
etmedim...
Sayın Özşikago Seyahat yolcuları, tarihsel felaketlerin, iç savaş çalkantılarının, yetmişlerin karaborsa ve gençlik hareketlerinin, modern mimarinin, Caz, blues ve rock'ın fırtınalı kentine... 'Rüzgârlı Şehir'e tekrar hoş geldiniz... Şehrin rüzgârı kadar havasının da güvenilmez olduğu, "Şikago'da havayı beğenmediyseniz üzülmeyin, yarım saat kadar bekleyin..." vecizesiyle ifade ediliyor. 'Rüzgârlı şehir' lakabını, her daim rüzgârlı olmasından mı yoksa politik arenadaki rüzgârlarından mı aldığı hâlâ tartışma konusu. Tartışılmaz olan ise; saçınıza şekil vermenize izin vermediği. Yılın on bir ayı 'saçlarını dağıtırsın rüzgârlara bırakırsın' olayı...
Chicago, 1830'larda küçücük bir kasaba iken 1870'lere doğru sanayi devriminin etkisiyle şehre akan nüfus ve özellikle de demiryolları sayesinde alıp yürümüş. Ressam Grand Wood'un taşra kültürünü, gelenekçi toplum insanlarını hicvettiği ünlü American Gothic tablosunun heykeli şehrin geçmişine atıfta bulunuyor. Az bir dibinde soluklanıyor ve devam ediyoruz.
12 milyon nüfuslu, Illinois eyaletinin 8 milyon kadarı Chicago metro bölgesinde, 3 milyona yakını ise Chicago'da yaşamakta. Polonyalılar, Yunanlılar ve İtalyanların en büyük etnik grupları oluşturduğu nüfus, içinde birçok Afrikalı, Asyalı, Hispanik ve Yerli Amerikalı barındırmakta. İnsanlar dertsiz, tasasız, problemsiz, gamsız, kedersiz duruyor. "nasılsın" diye sorulduğunda bir kimsenin bir derdinden bahsettiğini duymadım. Ne zaman nerede kime "how are you?" desem cevap mutlaka "harika" veya "çok iyi" veya "müthiş!" türü bir şey oluyor. Hiç mi mutsuz olmuyor bu adamlar arkadaş?... Çok fazla şaşırıp şok geçiriyorlar. Dünyadan bi haber kendi dünyalarında yaşıyor, en ufak bi olayda hemen şaşırıp habire "aman tanrım!" ya da "wauww!" diyorlar. Nüfusun yüzde ikisi uzaylılar tarafından kaçırıldığını iddia ediyor.
Her şeyden birazcık değil de, bir alanda her şeyi öğrenme çabasındalar. Böylelikle kişi alanı içindekini en ince detayına kadar bilirken, alanı dışında pek bir şey bilmiyor. Orta sınıfta pratik zekâ, politik vizyon, coğrafya zayıf. Öyle ki; National Geographic'in yaptığı ankette Amerikalıların %11'inin kendi ülkelerini haritada bulamamış. Üst sınıf ise bizi, bizim tarihimizi bizden daha iyi bilecek kadar bilgili. Amerikan siyaset din, aile ve tarih anlayışının en yaman eleştirmeni eski New York senatörü, Gore Vidal şöyle demiş; "Amerikalıların yarısı hayatlarında hiç gazete okumadı. Yarısı hiçbir zaman başkanlık seçimlerinde oy kullanmadı. İnsan umuyor ki ikisi de aynı yarı olsun."
Yoruldum... 'Buralara gelmeden önce bol bol kebap, künefe yüklemesi yapmalıydım' hayıflanmasıyla marketten aldığım gıdanın ambalajını inceliyorum. Paketteki ibare aynen şöyle; "1 - paketi açın 2 - yiyin." gerçek mi diye bir daha okuyorum, sonuç yine aynı...
Lazer yazıcı kartuşudur yenmez...
Elbiselerinizi, hiçbir zaman üzerinizdeyken ütülemeyin.. Saç kurutma makinesini asla uyurken kullanmayın...
Benzeri talimatların sebebi ne ola ki?
İdrak yolları enfeksiyonu mu yoksa insanların akla hayale gelmedik kıldan tüyden sebeplerden şirketleri, birbirlerini mahkemeye verip, (dişli bir avukatları da varsa,) yüklü tazminat kazanma huyu mu?
Pek bi kıymetli yolcularımız Özşikago Seyahat'i tercih ettiğiniz için teşekkür eder, yolculuğumuzun burada sona erdiğini üzülerek belirtir, bir dahaki sefere yine bekleriz.
1-Yazı bitti, okumayı
durdurunuz.
2-Kesip saklayın yahut
düzgünce katlayın.
3- Gazeteyi ısırmayınız.
4- Lütfen LPG taktırmayınız.
Yolunu biliyorsan para kazanmak kolay... Al eline kovayı başla dövmeye...
Tabii ki bildikleri en güzel şeyi yapıyorlar... Şehri bir güzel süslüyorlar...
Kuaför diye içeri dalmayın çünkü Türkiye'dekileri aratıyorlar... KAZANIRKEN KAYBEDİLENLER
Grammy ödüllü Amerikalı komedyen George Carlin'in 11 Eylül' de eşini kaybettikten sonra yazdığı metin şöyle;
* daha yüksek binalarımız, ama daha kısa sabrımız var;
* daha geniş oto yollarımız, ama daha dar bakış açılarımız var.
* daha çok harcıyoruz, ama daha az şeye sahibiz;
* daha fazla satın alıyoruz, ama daha az hoşnut kalıyoruz.
* daha büyük evlerimiz, ama daha küçük ailelerimiz;
* daha çok eğitimimiz, ama daha az sağduyumuz var
* dış uzayı fethettik, ama iç dünyamızı edemedik.
* havayı temizledik, ama ruhumuzu kirlettik.
* atoma hükmettik, ama önyargılarımıza edemedik...
STOP
Beni Türk berberlerine emanet ediniz
* Tecrübeyle sabittir ki, saçlarınız henüz Erol Büyükburç ekolünü yakalamamışsa, yumoş seçmelerine katılacak bir kirpi de değilseniz buralarda kuaföre gidilmemeli! Aksi, saç kesme konusundaki beceriksizliklerinin, fön çekme alanında tavan yaptığı dehşetle idrak etmeyi sağlayan bir hata olur. Prize dili sokma akabinde de aynı modeller elde edilebilir. İki makas şıklatmaya otuz dolar verip, fön diye el ütüsüyle kafa pişirme hizmeti alınca "beni Türk berberlerine emanet ediniz!" diye sayıklıyorsunuz...
Ha bu arada sakın, "yapamıyorsun, ver fırçayı ben yapayım" demeyin. Koro halinde haklarınız okunuyor; "müşterilerin kuaför aletlerine dokunması, kendine ve çevreye zarar verebileceğinden kanunen yasaktır!" Kendilerinin de olabileceklerin de farkındalar demek ki... 'Yakarsın gençliğini!' bakışı fırlatarak bitene dek katlanmalı, boyatma meselesi ise marketten on dolara alınacak boya ve cefakâr bir arkadaşla halledilmelidir...