Pak kadın; Temizlik delisidir, sürekli siler süpürür. Camlar, kapılar, duvarlar pırıl pırıldır. Bal dök yala, ama işte o kadar. Başka bir şey arama... Kapıda "Kirli ayaklarınla girme. Daha yeni temizledim, sakın kirleteyim deme! Usandım şu evin kirinden, pasından" diye terör estirir. Kocası azıcık itiraz edecek olsa, "Başkaları gibi eve temizlikçi almıyorum, gene de yaranamıyorum!" der. Ona göre, sadece yıkamak, ütülemek hüner...
Lak lak kadın; Gözünü açar açmaz başlar mesaiye. Yan komşuya günaydın demeye gider, oradan alt kata damlar. Akşama dek yüz kapının ipini çeker. Ayaklı gazetedir... Lak lak etmekten yemek yapmayı unutur. Kocasını, "Bu akşam da peynir, ekmek, zeytin falan yiyiverelim. Yanına da mis gibi çay, ohh!" diye avutur. Adam, "Her akşam böyle diyorsun. Midem sulu yemeğe hasret kaldı be!" diye diklenmeye kalkarsa, "Bunu da bulamayanlar var, şükret" diye bir başlar ki dırdıraaa, yaşamaktan soğutur...
Yak kadın; İçi seni yakar, dışı beni! Süslenir püslenir, alımlıdır afillidir. Ayna önünde, "onu mu giysem bunu mu?" derken ocaktaki yemeği yakar. Bir elinde cımbız, bir elinde ayna; evi, köyü, çoluğu çocuğu pislik götürür, o üstüne bir sigara yakar. Bütün parasını giyime kuşama harcar. Böylelerine 'süs biberi' denir, "Adamcağızın başını yaktııı!" diye eller dize vura vura eleştirilir...
Bak kadın; Evdeki kiri, tozu görmez ama sokaktan kim gelip geçiyor, komşulara kimler girip çıkıyor hepsini görür! Bir tıkırtı duysa, bakmak için hemen koşar. Televizyon ekranına, vitrinlere bakmaya bayılır. Misafirlikte, ev sahibinin giysilerden eşyalarına kadar her şeye hatta banyodaki dolap içlerine kadar bakar, üç yüz kişilik düğünde kim ne takmış tek tek hafızaya kodlar...
Tak kadın; Mücevheri pek sever. Kollarına bilezikler, boynuna kolyeler, kulağına küpeler takar. Aklı fikri altında, gümüşte, incikte boncuktadır. Birini çıkarır öbürünü takar. Bazen de üçünü beşini bir arada takar amaa kendisi kimseyi takmaz...
Sokak kadın; Gezmeyi çok sever. Sabah evden bir çıkar, akşama ara ki bulasın! Sokakta tanıştığı insanlarla hemen kaynaşır, ora senin bura benim serseri mayın gibi dolaşır. Eve girmeyi canı istemez, girse de pencereden sokağa bakar durur. Güzel havalarda parklarda, sokak kapısının önünde oturur. Bıraksalar sokakta yatar, "gökyüzünde düğün var deseler" merdiven kurmaya kalkar. Eninde sonunda ya koca kendisini, ya da kendisi kocasını başından atar...
Batak kadın; Ali'nin külahını Veli'ye, Veli'nin külahını Ali'ye giydirir. Erkek gibidir veresiye alışveriş eder. Borç takmadığı esnaf yoktur. Yakalanacağını anlayınca mekan değiştirir. Koca taksit ödemekten illallah eder...
Ninem diyor ki:
At ile avrat yiğidin bahtına.