
Chicago, lüks vitrinleriyle Amerika'nın zengin yüzü.
Şehrin kalbi, alışveriş merkezleri ve lüks mağzalarla donatılmış 'Magnicifent Mile'da atıyor.
Chicago, gökyüzünden bakıldığında gökdelenlerin birleştirdiği bir lego adeta... "duti free tertemiz!"den daha detaylı anlatıyor ve Michigan Bulvarı'na gidiyoruz... Sayfa dışında yolcu kalmasııın...
Michigan Avenue, üzerinde meşhur lüks mağazaların, Chicago Sanat Enstitüsü'nün, Chicago nehri üzerinden geçen bir köprünün de bulunduğu dünyanın sayılı caddelerinden. Tüm beş yıldızlı oteller bu cadde üzerinde olsa da bölgedeki en önemli bina 450 metre yüksekliğindeki Hancock binası. Yüz katlı binanın tepesindeki gözlem terasından açık havada yüz kilometre uzaklık ve dört eyalet birden görülebilmekte. Aşağıdan yukarıya doğru daralan, dışarıdan görünür şeklinde çapraz çelik bağlara sahip bu gökdelen 1970 yılında yapılmış. "Adamlar yapmış beah" diye diye yöneliyoruz asansöre. En tepeye otuz sekiz saniyede çıkan asansörde basınçtan boğulmayla karışık panik yaşasam da manzara şahane!
Alışmışız tabi, belli bir rakımdan sonra Türk bayrağı dikmek geçiyor gönülden lakin tedariksiz yakalandım. Şehri kus bakışı seyretmek, heybetli kütlelerin gölgesinde karınca misali koşturan insanları izlemek, gecekondu statüsüne düşen diğer yüksek binaları parmakla göstermek keyifli. 'Şuradan halı silkelesem çıkan hava akımıyla kaç uçağın dengesini bozarım?' diye düşünsem de 'yolcu yolunda gerek' mantığıyla camları iki su silip aşağıya iniyorum...
MUHTEŞEM MİL
Michigan Avenue'nun Chicago nehrin üzerindeki köprüden başlayan bir millik güzergahın adı; 'Magnicifent Mile' yani 'muhteşem mil'. Şehrin kalbi bu en canlı ve şık kısmında atıyor. Nordstorm, Saks Fifth Avenue, Macys, Sephora gibi çok katlı alışveriş merkezleriyle, Burberry, Louis Vuitton, Chanel, Bulgari, Tiffany, Cartier, Channel, Armani, Gucci, Guess, Victoria's Secret gibi dört yüzden fazla mağazasıyla, mimarisi ve restoranlarıyla Amerika'nın zengin yüzü.
Bulvarda dolaşmak bütçe açısından yanardağ eteğinde piknik yapmaktan daha tehlikeli! Ama yine de dayanamayıp geziyor, "indirim yap da ayağımız alışsın" tarzı girişimlerimin işe yaramadığını görünce 'faytonla seyahat için güzel bir mekân' yorumu yapıp, kafama sıkıp gidiyorum!..
Vurdum kapıya tekmeyi, girdim komutanın odasına. Dedim; "bak komutan, sen de askersin ben de askerim..." durun ya, o başka hikâyeydi... neyse, gelelim ekonomik krize. Amerika batıyor diye dövünenlere, 'Sam Amca'yla 70 Cent'ini paylaş' kampanyası düzenleyenlere ters düşmek, "ohh iyi oldu" diyenlerin de sevinç gösterilerimi baltalamak istemem ama... Ekonomik kriz Amerikan halkına direkt yansımamış görünüyor. Kerli ferli iktisatçıların televizyonda, yazarların köşelerinde, kimilerinin de kıraathanelerde, "ne olacak bu memleketin hali?" sorusunun hemen öncesinde ya da sonrasında ama mutlaka gündeme getirdiği 'ekonomik kriz' buradakilerin pek umurunda değil... Üç kuruşluk makroekonomi bilgime değil gözlemlerime dayanarak derim ki; halinden şikâyet eden, bütçe düzenlemesine giden, alım gücünde azalma yaşayan yok. Belki de henüz, ama şimdilik 'yok'
BATTAL İNSANLAR
Amerikalılar XXXL ( büyük babaç battal boy) insanlar. Yiyecek-içeceklerin boyutları da ona keza... Orta boy bir kahve Türkiye'dekinin iki katından fazla. Yazık mideye, paraya... Küçük boy alıp iki kişi içmeli ki yetip de artıyor... Kiloluk yoğurt kovası ebadındaki kaplarda 'çocuk porsiyonu' dondurma, bunu bitirip "anneağ, daha daaa!" diyen çocuklar dehşetle izlenesi ve dövülesi bacım afedersin!..
E, hal böyleyken evet, bol obez var. Halkın yaklaşık yüzde yetmişi kilo sorunu yaşıyor. Pizzacının evinize ambulanstan daha hızlı ulaştığı Amerika birleşik obezlerinde, hazır gıda kültürünün ve battal porsiyonların payı büyük. Hatta öyle ki, fast food restoranlarına menüleri küçültmeleri konusunda ciddi boyutta devlet baskısı mevcut!
Daha önce de dediğim gibi, mafyası bolmuş zamanında. Gangsterler şehirde cirit atarlarmış 1920'lerde. Ünlü Al Capone da buranın yerlisi. Hava kararınca şehir tehlikeli, hem de hayati boyutta! Gündüz ise, insanların sizi sürekli selamladıkları, teşekkür etmekten ve özür dilemekten gocunmadıkları, iki metre beriden sizin kişisel alanınıza girdiklerini düşünüp çekindikleri ve kenara çekildikleri, dalgın yürüdüğünüzü gördüklerinde laf atıp "iyi misin, dikkat et" gibi şeyler söyledikleri bir hale bürünüyor...
Gökdelenlerden pek görünmese de artık hava kararıyor. Hadi, evli evinee, köylü köyünee, evi olmayan sıçan deliğinee.
Şehir merkezine aracınızla gitmeyin
Şehir merkezine arabayla gitmek pek akıllıca değil. "abi iki dakka dursun, bak yaktım dörtlüleri gelicem şimdi" falan yok, araç dakikasında çekiliyor. Amerikan polisi görev başında! Filmlerdeki gibi "çeneni kapa ve o lanet olası arabadan in dostum!" diyecek kadar kabaları da "bayım lütfen yere yatın, sırtınızı çiğneyip kulunçlarınızı ovacağım. Lütfen bana zorluk çıkarmayın" diyecek kadar kibarları da mevcut. Mümkünse polisle muhatap olmamak hatta hiç bulaşmamak gerek. Hele de, "hey, ben vergisini düzenli ödeyen bir vatandaşım!" diye çemkiremeyeceğimize göre... ha, " bah!! Ben yabancı ülke vatandaşıyım. Türk'üm! Ayağını denk al, başkonsolosu başına sarar, Hakkari'ye sürdürüm seni!" denebilir. En azından denenebilir...
450 METRE YÜKSEKLİKTE
Chicago'nun 450 metre yüksekliğindeki Hancock gökdelenine çıkıyoruz. Fırçayı alıyoruz elimize ama gözümüz kesmiyor. Sanki uçağın kapısı açılmış da düşeceğiz hissine kapılıyoruz.
> Yarın: Gamsız tasasız insanlar