Fırçama Vandayk kahvesi aldım biraz, dağları yaptım. Krimson kırmızısıyla da neşeli çalıları belirginleştirdim. Bir fırça darbesi de buraya... Ya anne düzeltme saçlarımı, ben kabarttım! Bob Ross oldum ben. Hani şu TRT 2'de manzara resmi yapan amca var ya... Ne güzel bir doğa resmi oldu; yeşillikler falan... Milletçe severiz zaten biz çiçeği böceği, kucaklarız doğayı ağacı. Yarı bele kadar otlar arasında el ele zıplanmasa aşk aşk olmaz, olsa da tadı olmaz. Esas oğlan sevdiceğini kovalar ağaçların arasında. Tam tutacakken elini, esas kız ceylan misali seker bir başka ağacın ardına. Adam sevgi doludur, kız ise ilerideki söğüdü kucaklamış kirpiklerini kırpıştırır... Yalnız Yeşilçam'da değil her yerde bütünleşiriz biz tabiatla. İmkânsızlıklar bizi yıldırmaz, yıldıramaz! Etrafta ağaç yoksa büfenin önüne bir file portakal, dükkana Ayder yaylası posteri asılır, Türk süsleme sanatından faydalanılır; kasap vitrininde baş aşağı sallandırılmış koyunların orasına burasına karanfil serpiştirilir, umumi helaya plastik çiçeklerle natürel bir hava katılır... Evlerde ise çok daha kolaydır. Yaşlı teyzeler ve anneler, eşten dosttan, parktan, bahçeden, yol kenarından kopardıkları dalı çay bardağında filizlendirip büyük bir keyifle saksıya dikerler. Elektrik mühendislerinin bile kafasını karıştıracak bu topraklama işlemi, hızla seri bir akıma dönüşür ve maalesef tüm evi sarar! Sarmaşık kolay sarmaşsın diye gerilen ipler, omurilik görevi görmesi için toprağa saplanmış çubuklar, saksılar, yapraklar, saksılar... "Ayy, kedin yine mum çiçeğimi yemiş!" şeklinde azarlamalar, anne yokken nöbetçi manav olduğunda "Az su verme soldurursun, çok su dökme çürütürsün" tarzı ikazlar, saksılar, yapraklar, saksılar... Artık etrafın sarılmıştır ve bu bitki döngüsünden çıkışın yoktur! Bazı yaşlı teyzelerin salonlarında acaba hangi yaprağın arkasından Tarzan çıkacak diye ürker, "acaba annem de dahil bunlar Tema Vakfı'ndan el altından ödenek mi alıyorlar ki" diye kendini yer durursun. Gözleri gibi, çocukları gibi bakarlar onlara. Su verir, sevgi verir bir de ciddi ciddi konuşurlar çiçekleriyle, saksılarla... Akşam sefası, menekşe, begonya, sakız, sardunya... "Aa?! Filiz vermiş bak, aferin benim nazlı kızıma..." Onun neresi nazlı kız? Bütün evi yiyecekmiş gibi duran o Deve Tabanı pek ala erkek olabilir! "Sus! Bak hiç senin gibi anneye cevap veriyor mu cici Açelya?" Ya bana inat olsun diye ya da 'dizinin dibinde' mantığıyla bu çiçekler hep kız! Hani saksıdan bir yere kımıldayamıyorlar ya... Çiçek severlerde paranoya da gelişir zamanla; "Hidayet bak, Nerminler geldi; nazar değdirdiler, açmıyor bu petunya!" Ne Sardunya, ne Petunya, ne Gardenya. Benim favorim, iftar saati programlarındaki çiçekler... Saksıya ektin mi, öyle fıtır fıtır birden büyüyüverecekler!.. Ben en iyisi yelpaze fırçamı titanyum beyazına daldırıp eğlenen bir dere çizeyim... Şuraya, tam şuraya da mutlu çiçekler... Ninem diyor ki; Arı bal yapacak çiçeği bilir.