Dünyanın hemen her ülkesinden insanları, "Amerikalı yapabilmek" gerçekten büyük bir başarı. 2000 yılı nüfus sayımı sonuçlarına göre, ABD'de tam 64 ülkeden gelmiş insanlar yaşıyor. Değişik etnik kökenlerden ve dinlerden gelen insanları demokratik bir ortamda müşterek idealler sahibi haline getirmenin acaba sırrı nedir? Osmanlı ile ABD arasında birçok yönde benzerlik bulanlar var. Cihan imparatorluğunu 600 yıl hem de adalet ve insan haklarına tam saygı duyarak sürdürmüş Osmanlı'yı, Amerikalıların taklit etmeye çalıştığını birçok tarihçi ve ilim adamı açıkça belirtiyor. Bugün ABD sadece zengin bir refah ülkesi ve süper bir güç değil; bütün dünya ülkelerinden genç öğrencilerin ve bilim adamlarının tahsil ya da ilmi çalışma için gelmeye can attıkları yüksek seviyede "ilim-teknoloji-araştırma-geliştirme ortamına" da sahip. Nasıl Osmanlı Medreseleri'ne, dünyanın her yerinden ilim sevdalıları bir zamanlar severek koştura koştura gelmişlerse; bugün de benzer durumu burada görmek mümkün. İnsana insan gibi davranmayı prensip edinirseniz, en büyük faydasını yine siz görüyorsunuz. Bugün Amerikan üniversitelerinde ders okutan hocalara dinleri ve renklerinden dolayı farklı bir muamele yapılmıyor. Gerçekten ilim adamı olmak, -Amerikan vatandaşı değilseler bile- kürsülerin ve kapıların ardına kadar açılmasına yetiyor. Kafataslar ölçülmüyor. İnsanların başlarına ne bağladıkları da kimsenin umurunda değil. İnançlarından ve geleneklerinden dolayı aşağılanmadıkları gibi, kendi dinine göre ibadet edenler büyük saygı da görüyor. İltimas ve adam kayırma gibi çağdışı zihniyetler, katiyyen prim yapmıyor. Böyle olunca da her taraftan insanlar bu güzel ortama akın akın geliyorlar. Gelemeyenler de ilim ve teknoloji heveslerinin yaktığı ateş ile en azından hasret çekiyorlar. Osmanlı'nın adalet sistemi Amerikan eğitim sistemi değil sadece Osmanlı'ya benzeyen... Başta adalet mekanizması olmak üzere sistemin birçok unsurunda Osmanlı izlerini bulmak mümkün. Geçenlerde Türkiye'den bir avukat arkadaşım, Amerikan adalet sistemi ile ilgili olarak ilginç tesbitlerini aktarırken, "Amerika'nın Osmanlı adalet sistemini taklit ettiğini" belirtti. Ayrıca günümüz Türkiyesi ile mukayese ederek bazı değerlendirmelerde bulunurken şöyle konuştu: "Geç işleyen adalet, en büyük adaletsizliktir. Amerika'da bulunduğumuz şu kısa sürede birtakım mahkeme safhalarını ve kararlarını basından, televizyondan takip ediyoruz. Aynen eski Osmanlı kadılarında olduğu gibi hakim tam yetkili. Anında kararını veriyor ve en geniş şekilde yorum yaparak veriyor. Ayrıca temyiz mahkemeleri ve üst mahkemelerle, karar birden fazla mahkemede yine gecikmeden tecelli ediyor. Halbuki Türkiye'de bir davanın maalesef 5 seneden daha kısa sürdüğü vaki değil. İşte o zaman ihkakı haklar başlıyor. Namussuzluklar cesaret buluyor. Hırsızlıklar teşvik edilmiş oluyor. Adaletin bulunmadığı yerde mülk de yoktur, huzur da yoktur. Osmanlı son dönemine kadar bunu başarıyla uyguladı. Geriye dönelim manasında söylemiyorum. Amerika'da adalet sisteminin en hızlı biçimde, tıpkı Osmanlıda olduğu gibi uygulandığını görüyoruz. Aksi halde Türkiye'deki çarpıklıklar ortadan kalkmayacak; herkes devleti çiftlik gibi görmeye devam edecektir. " Halbuki yolsuzluklarla ve hırsızlıklarla mücadelenin birinci şartı, demokrasi ve şeffaflık. Ayrıca, hukuk devleti olmadan, adaleti sağlamak mümkun mü? Siyasi partileri nasıl kapatırız ve düşünceyi nasıl yasaklarız yerine, Osmanlı'ya benzerliği ile öğünen Amerikan demokrasisini ve anayasasını kendimize uyarlayarak işe başlamak, çarpık demokratlığımızı da, artık her dış ortamda önümüze konan kötü insan hakları sicilimizi de düzeltmeye yetecektir. Tabii ki bunları da IMF veya şu, bu dayatmadan, kendi çaba ve isteğimizle yapmak şartı ile...