ABD'nin arabuluculuğunda bir geri adım daha

A -
A +

Türkiye ile AB arasında, Avrupa Gücü konusunda yıllardır devam eden bir anlaşmazlık var. Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği (AGSK), ya da yeni adıyla Politikası'ndaki (AGSP) bu anlaşmazlık, Türkiye'nin son kalesi NATO'daki gücü ve etkinliğine de zarar verir bir sürece girmiş bulunuyor. Türkiye ile AB arasındaki bu anlaşmazlık, AGSK'nın kurulması ile ilgili değil. Zira bütün NATO ülkeleri gibi Türkiye de, Avrupa Birliği'nin oluşturacağı 60 bin askerlik acil müdahale gücünü destekliyor. Buna aktif olarak katılmak da istiyor. Fakat AB kurulacak askeri gücü, tam bir 'Avrupa Ordusu' gibi görüyor. ABD'nin hem NATO'da, hem de dünyadaki liderlik ve süper durumundan rahatsızlık duyuyor. Bu rahatsızlığını, 'AGSK'yı, ABD'ye ve NATO'ya alternatif gibi gösteren politika ve davranışları sergileyerek' açığa vurmaktan da çekinmiyor. Ayrıca, AB'ye tam üye olmayan (Türkiye gibi) NATO ülkelerinin, AGSK'nın karar sürecine aktif olarak katılmalarına da karşı çıkıyor. Öte yandan AB'nin imkanı ve finansal potansiyeli yeterli olmadığından, kendi idaresindeki AGSK'nın, gerektiğinde NATO'nun imkanlarından 'otomatik' olarak faydalanmasını istiyor. Yani tam, 'bu ne perhiz, ne lahana turşusu' denecek bir durum! Türkiye'yi dışlama girişimi Yakın geçmişe kadar, bu konuda bir sıkıntı yaşanmıyordu. Çünkü, NATO içinde oluşturulan Batı Avrupa Birliği (BAB) vardı. BAB, zaten NATO'nun içinde olduğundan ve kullanılma kararları NATO'da alındığından, bir problem bulunmuyordu. BAB'ın lağvedilmesi ve yerine AGSK'nın oluşturulması da bir NATO kararı! Ayrıca 1998'deki Washington'daki NATO Zirvesi'nde uzun tartışmalardan sonra, Türkiye'nin ısrarı ve isteği doğrultusunda önemli bir karar alındı. Buna göre AGSK'nın, NATO imkanlarından yararlanmak istediği her durumda, NATO içinde karar verileceği kayıtlara geçti ve hükme bağlandı. Ancak başını Fransa ve Almanya'nın çektiği manevraya, şimdilerde İngiltere de katılınca, daha önce alınan bu kararın aksine fiili bir durum ortaya çıkıyor. Açıkçası AB, bu karara uymak istemiyor. Yani NATO imkanlarını, AB mekanizmasında alacağı kararlar ile 'otomatik' olarak kullanmak eğiliminde. Bu durumdan Türkiye ile birlikte etkilenen NATO ülkeleri içinde (ABD, Kanada ve İzlanda'nın dışında) İsveç, Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti var. Ancak Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti'nin, AB'ye tam üyeliklerinin yakın bir gelecekte gerçekleşmesi bekleniyor. Dolayısı ile bunlar için bir problem yok. ABD ve Türkiye'nin durumu ABD, Avrupa'yı birinci derecede ilgilendiren ve hatta tehdit eden kriz durumlarında bile, AB ülkelerinin ellerini taşın altına sokmak istememelerine fena kızıyor. ABD, her defasında bizzat devreye girerek, kendi ve NATO imkanlarıyla kriz bölgelerine müdahil oluyor. Bundan dolayı yüklü bir mali fatura da ödüyor. ABD bu yüzden AGSK'nın kurulmasını, Türkiye gibi destekliyor. Ayrıca AB'nin, 'ABD'ye rağmen bir şey yapamayacağını' da iyi biliyor. Fakat Türkiye için durum, ABD kadar böyle kolay ve net kabul edilebilir değil! Bir kere Türkiye'nin AB'ye tam üyeliği, gerçekleştirilmesi çok ağır şartlara bağlanmış durumda. Türkiye, AB'nin dikte ettiği bu kriter ve şartlara uyum sağlamaya çalışsa (ve hatta yerine getirse) bile, önünde 'çok uzun bir zaman' ve aşılması gereken (din ve kültür farkı vb) başka 'engeller' var. AB'ye uyum için çetin pazarlıklar yaşayacak Türkiye'nin bu süreçte, NATO'daki güçlü konumundan yararlanmak istemesi, en tabii hakkı. Ama meselenin en can alıcı yanı da burası. Zira Türkiye, AGSK'nın karar mekanizmasından dışlanır ve AB, NATO imkanlarını 'otomatik' olarak kullanmaya başlarsa, 'NATO'daki veto hakkımız dahil diğer güçlü durumumuzu', fiilen kaybetmiş olacağız. NATO'nun ABD'den sonra en büyük ikinci ordusuna sahip ve AB ile Gümrük Birliği'ne girmiş bir Türkiye'nin, Avrupa Ordusu'ndan dışlanması, akıl ve mantığın kabul edeceği bir durum değil. Bundan sadece Türkiye değil, hem AB hem de NATO ve ABD (dolayısı ile dünya barışı ve güvenliği) büyük zarar görecek. Ama maalesef gidişat bu yönde. Zaten ABD'nin şimdi yapmaya çalıştığı, Türkiye ile AB'nin arasını bulmak. Eğer Budapeşte'deki uzlaşma sinyalleri, ABD Savunma Bakanı Rumsfeld'in Pazartesi günkü Ankara ziyareti ile daha ileriye götürülebilirse ve Türkiye biraz daha 'yumuşatılırsa', 13 Haziran 2001'de Bürüksel'de düzenlenen NATO hükümet başkanları zirvesinden bir anlaşma çıkabilir. Ama şimdiden belli olan husus şu: Türkiye yine geri adım atacak ve NATO'daki durumu artık eskisi gibi 'kuvvetli' olmayacak!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.