Amerika'da üzüntü bir başkadır

A -
A +

Çeyrek asırı geçen bir süredir Amerika'da yaşıyordu. 80 yaşındaki annesi aylardır, bitkisel hayattaydı. Doktorların tüm çabaları kadıncağızı bir türlü hayata döndüremedi. Makine de durdu. Her canlının yaşayacağı ölüm anı geldi. Kızı annesini müslüman usullerine gore defnettirmek için harekete geçti. Bir vesile ile Hoca efendinin telefonunu buldu. Durumu bildirdi. EŞ DOST NE DEMEK Hoca efendi, koştu geldi. Hemen harekete geçti. Duruma el koydu. Usulüne göre yıkanıp kefenlenen cenazenin defnedilmesine gelmişti sıra... Yıkanma ve kefenlenme esnasında, cenaze sahibinin sadece kızı ve oğlu vardı. Yani Hoca ile beraber 3 kişiydiler. Hoca efendi, -"Eşiniz, dostunuz ne zaman gelecekler? Cenaze namazını ne zaman kılalım? Mezarlık öğleden sonra saat 3'ten önce defnin bitirilmesini istiyor." dedi. Kadın, "kimse gelmeyecek" dedikten sonra şöyle devam etti: -"Eş, dost ne demek.. Amerika'da herkesin işi, gücü var. Bizim cenazemizle mi uğraşacaklar. Yarın Cumartesi. Önce defni yarına bırakmayı düşündüm. Hatta birkaç kişiyi de aradım. Ama hafta sonu herkesin bir planı var. Kimisi alışverişe, kimisi denize, kimisi kampa, kimisi de balık tutmaya gideceklermiş. Normal. Kimsenin gelecek durumu yok. Vazgeçtim.Biz de biran önce işimizi bitirsek, iyi olur. Bugün zaten işe gidemedim. Daha fazla gecikmeyelim." Hoca efendi içinden bir "la havle" çekti. Sonra da üzüntülü, üzüntülü; merhumenin kızı ve oğlu ile, cenaze namazını kıldılar. Amerikalı işçilerin de yardımıyla, cenazeyi gömdüler. GEYİK BAMYALARI YİĞİNCE ÇILGINA DÖNDÜ Kadın, sıcak ve nemli gece yarısı, bütün hane halkını uyandırdı. -"Bu pis kokuda, nasıl uyuyorsunuz, anlamıyorum. Şu lanet olasıca kokarca denenen hayvan yine bahçeden geçti. Artık kim bilir kokusu kaç günde çıkar." şeklinde söyleniyordu.. Pencereler açıldı. Havalandırma çalıştırıldı. Saatler süren koku temizleme ameliyesi, nihayet bitti. Böylece aileyi kahreden durum sona ermişti. Sona ermişti ama, ertesi gece esas üzüntünün geleceğini kimse tahmin edemedi, o anda... Ertesi gece sabaha karşı 3 sularıydı adam, karısının hıçkıra hıçkıra ağlamasıyla uyandığında... Karısı bir elinde fener, ayaklarında terlik, kan ter içinde, çok dokunaklı ağlıyor; bir yandan da "Gitti güzelim bamyalarım!" diye vah vah çekiyordu. Hıçkırmasının yavaşladığı bir sırada adam sordu: "Hayatım, hayırdır, inşallah.. Ne oldu?" "Elinin körü! Daha ne olacak." dedi ve derin bir soluk çektikten sonra şöyle devam etti kadın: -"Bahçeye gene o geyik gelmiş. Bir gürültüyle uyandım. Feneri kapıp, fırladım. Bir de ne göreyim. Geyik tel örgünün üzerinden atlamış, bamyaları güzelce yiyor. Kovaladım. Ama ne fayda.. Hepsini ziyan zebil etmiş.. Emeklerim gitti. Mahvoldum. Zaten kabahat sende. Sana kaç kere şu tel örgüyü yükseltelim dedim. Aldırmadın. Evle falan ilgilendiğin yok ki.. Şimdi ben ağlamayayım da kim ağlasın?" "Haklısın, özür dilerim", diyebildi adamcağız.. İçinden "la havle" çekti. Yumuşak bir sesle, "Sen şimdi istirahat et. Benim uykum kaçtı. Aşağıya iniyorum. Sabah kadar beklerim. Tekrar gelirse kovalarım. Gün ışıyınca çaresine bakar, tel örgüyü yükseltiriz." şeklinde mırıldandı. Bahçeye indiğinde ise bir taraftan, "Cenabı Hak bugünlerimizi aratmasın" diye dualar ediyor; öte yandan da, "tövbe, istiğfar" çekiyordu. Amerika'da ne dertler, ne dertler vardı... Amerika'da hayat, gerçekten zordu! Cenabı Hak yardımcıları olsundu...***

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.