Asıl gündeme dönerken

A -
A +

Türkiye yaklaşık 5 aydır, içine kapandı. Cumhurbaşkanlığı tartışmaları, Anayasa Mahkemesi, yok 367 şartı, seçim diyerek iç meselelerle büyük zaman geçirdik. Halbuki Irak'tan Ortadoğu'ya, Avrupa Birliği ile ilişkilerden Kıbrıs'a bizi çok yakından ilgilendiren birçok gelişmeler var. Maalesef, bunlara daha ziyade seyirci kaldığımız bir dönem içinde olduk. Artık, bu içe dönük meşguliyetimizin yolaçtığı "hasarları" hızla tamir etmek zorundayız. Zira şimdi, asıl ve zorlu gündeme tekrar dönüyoruz. Bu yeni dönemde hem Irak'ta ve Ortadoğu'da, hem de Avrupa Birliği müzakere sürecinde çok daha "aktif" olmak ve "inisiyatifler" kullanmak durumundayız. Abdullah Gül şansı Maalesef Sezer döneminde Çankaya, Türkiye'nin dışa dönük stratejik ve çok değerli potansiyeline kayıtsız kaldı. Bunun getirdiği büyük imkan ve fırsatların daha iyi değerlendirilmesinde, Hükümete "destek" olamadı. Dolayısı ile cumhurbaşkanlığı makamına şimdi, Abdullah Gül gibi dış dünyada çok yakından tanınan ve değer verilen bir ismin gelmesi, Türkiye'nin bu yeni dönemde en büyük şans ve avantajlarından birisidir. Sayın Gül'ün cumhurbaşkanlığı, Türk dış politikasına "Çankaya ağırlığını ve desteğini" devreye sokacaktır. Rahmetli Özal misyonu ve vizyonunun, Çankaya aracılığı ile dış politikaya tekrar kazandırılması, Türkiye'nin globalleşme ve çağdaşlaşmaktaki hedeflerine ulaşılmayı kolaylaştıracaktır. Türkiye'nin ekonomik büyümesine büyük katkılar yapacak ve ayrıca çok daha aktif dış politikalar yürütülmesini sağlayacaktır. Model ülkeyiz Türkiye'nin hem bölgesel, hem de dünya barışı için vazgeçilemez ve ikame edilemez bir konumu var. Bu stratejik durumumuzu, geçmişten gelen tecrübelerimizle birleştirerek dış politikada çok daha "aktif ve belirleyici olmak" zorundayız. Bundan korkmadan, cesaretle "inisiyatifler" kullanmalıyız. AB ve ABD ile çatışmayan; globalleşmeyi etkileyen dış dinamiklere, asırlardan süzülüp gelen büyük tecrübesiyle "yol gösterecek" bir Türkiye'ye dünyanın, her zamankinden daha fazla ihtiyacı var. Ayrıca bazılarının iddia ettiği gibi, Avrupa Birliği ve ABD, birbirlerine rakip eksenler, güç merkezleri değildir. Birbirlerini tamamlayan unsurlardır. Dolayısı ile Türkiye'nin önünde, AB ve ABD arasında kalmak; ya da birini diğerine tercih etmek gibi bir seçenek yok. Öte yandan hem AB ile işbirliğini ilerletmek, hem de ABD ile stratejik ortaklık bazında ilişkileri geliştirmek, Avrasya'da ve Afrika'da başka ülkelerle yakınlaşmaya mani değildir. Türkiye örtüşen menfaatler doğrultusunda, öncelikle komşuları ile olmak üzere, (Rusya'dan Çin'e, Hindistan'dan Pakistan'a, Sudan'dan Gürcistan'a) birçok ülkeyle sıkı bir işbirliği yapma potansiyeline sahiptir. Hem İran'la, hem de İsrail ile sağlam ilişkileri olabilen stratejik bir ülkedir, Türkiye.. Laik demokrasisi, büyüyen ekonomisi, gerçek ve hoşgörülü müslümanlığı, Osmanlı'dan miras engin tecrübeleri ve Afganistan'dan Irak'a, Lübnan'a, Kosova'ya dünya barışına yaptığı aktif katkılar ile, çok geniş bir coğrafya için "rol model" özelliği olan bir ülkedir. Bu potansiyelimizin kıymetini bilelim. Anlamsız kısır çekişmelerle dolu iç gündemlere saplanııp boşa vakit harcamayalım. Bizden aktif katkı bekleyen dış dünyaya ve gerçek gündemlere ilgisiz ve kayıtsız kalmayalım. Sözde Ermeni soykırımı gibi Türkiye'yi çok meşgul eden suni meselelerin ötesini de görebilelim. Zira huzura hasret dünyamızın, dış polkitikada çok daha aktif bir Türkiye'ye, onun tarihten süzülüp gelen büyük vizyonuna çok ihtiyacı var. Seçimlerden güçlenerek çıkmış Tayyip Erdoğan'ın kurduğu yeni 60. hükümetin, dış politikamıza büyük açılımlar ve dinamizm getirmesini diliyoruz. Cumhurbaşkanı Gül'ün de bu yeni dönemde çok büyük katkılarının olacağına inanıyoruz. Aman nazar değmesin diyor, dış dünyada yıldızı daha da parlayacak güçlü Türkiye'nin ayak seslerini şimdiden duymanın heyecanını yaşıyoruz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.