Başbakan Erdoğan bu ay sonunda ABD'ye geliyor. Başkan Bush'un davetlisi olarak ABD'yi resmen ziyaret edecek olan Erdoğan'ın gezisi, "Başbakan" sıfatıyla Washington'a ilk gelişi olacak. Bundan önceki yazımızda Tayyip beyin ziyaretinin Türk-Amerikan ilişkilerinde bir dönüm noktası teşkil edeceğini vurgulamıştık. Peki bu ziyaret niye bu kadar önemli? Hemen baştan belirtelim. Türk-Amerikan ilişkileri, zaman zaman ciddi problemler yaşasa da, rutin, istikrarlı ve devamlı bir çizgide seyreder. Hükümetlere, yönetimlere ve kimin iktidarda olduğuna çok fazla bağımlı değildir. Yani bir nevi otomatiğe bağlanmış ilişkilerdir. İlişkilerdeki stratejik boyut Ancak, Türk-Amerikan ilişkilerinin, her iki ülkeyi birbirine daha da yaklaştıracak ve 2000'li yıllarda ortak menfaatler bazında muazzam genişlemeye müsait stratejik bir potansiyel boyutu vardır. Türkiye ve ABD'nin, Avrupa'dan Orta Asya'ya, Kafkaslar'dan Ortadoğu ve Afrika'ya yayılan çok geniş çoğrafyada muazzam işbirliği alanları ve imkanları bulunmaktadır. Ancak bütün bu potansiyel işbirliği alanları, daha geniş bir ifade ile Türk-Amerikan ilişkileri, yeniden tanımlanmaya ve en ince detayına kadar daha dinamik planlanmaya muhtaçtır. Ayrıca ilişkilerdeki üçüncü ülkeler ve meseleler ipoteklerinin aşılması gerekmektedir. İşte bu aşamada, her iki tarafta da "vizyonlu" lider ihtiyacı hemen kendini hissettirmektedir. Türk Amerikan ilişkilerinin, Cumhuriyet'in kuruluşundan günümüze geçirdiği safahatı değerlendiren bazı Amerikalı yönetici ve uzmanların çok önemli şu tesbiti var: "Türkiye, Türk-Amerikan ilişkilerine damga vuran 2 büyük lider yetiştirdi. Bunlardan birisi Atatürk, diğeri de Turgut Özal'dır! Atatürk Türkiye'nin modernleşme yönünü tayin etti. Özal ise bu hedef ve doğrultuda Türkiye'yi, önemli ülkeler ligine soktu. Türkiye'yi bir dünya devleti yaptı. Globalleşme trenine bindirdi." Vizyonlu lider ihtiyacı Açıkçası Amerikalı uzmanlar, "Türk-Amerikan ilişkilerine Atatürk ile rahmetli Özal'ın damga vurduğunu, iki ülke arasındaki işbirliği potansiyelinin değerlendirilmesi için böylesine vizyonlu liderlere ihtiyaç bulunduğunu" dile getiriyorlar. Özellikle Ak Parti iktidarı öncesindeki son 10 yılda, Türk-Amerikan ilişkilerinde arzulanan sıçramaların bir tülü yapılamayışının sebebi, statükocu yönetimler olmuştur. Ayrıca bu statükoculuğa ilaveten, Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu siyasi ve mali reformlar da bir türlü gerçekleştirilememiştir. Dahası, yıllarca demokratikleşme ve reform yapılacağı konusunda ABD'ye ve uluslararası kamuoyuna birçok sözler verildiği halde, bu süreç işlememiştir. Demokratikleşme ve reformlar konusunda verilen sözlerin tutulamaması, ABD yönetimlerinde derin hayal kırıklıklarına yolaçmıştır. Öte yandan Türkiye'nin dış politikalarında dışarıya istikrar ve güven mesajları iyi verilememiştir. Kıbrıs'ta çözümsüzlük, Ortadoğu ve Kafkaslar'da belirsizlik, ürkeklik, hedefsizlik, dinamik politikalar üretememe gibi hususlar, Türkiye'nin sürekli başınnı ağrıtmıştır. Mesele çözme yerine öteleme, üretkenlik yerine bekle gör, öncü ve model olmak yerine başkalarının ardından gitmek ya da sürekli savunmada kalmak politikaları, Türkiye'yi uluslararası arenada hep yalnızlığa itmiştir. Bu yalnızlık, dışlanmışlık ve atalet, Türk-Amerikan ilişkilerinin çok daha fazla geliştirilmesinin önünü kesmiştir. Mevcut potansiyelin değerlendirilmesini ve ilişkilerin ortak menfaatler paydasında önce stratejik ortaklığa dönüştürülmesini, sonra da çok daha ileriye götürülmesini önlemiştir. Değişen dünya konjonktürü, global terörle mücadele stratejileri, süper güç ABD'nin Ortadoğu'da Irak'tan başlattığı değişim ve demokratikleşme süreci Türkiye'yi hızla yeni bir kavşağa sürüklemektedir. Türkiye ya stratejik potansiyelini, tarihten gelen müthiş tecrübesini, demokratik ve laik bir İslam ülkesi modelliğini kullanarak bu global değişimde dinamik bir rol oynamaya başlayacak. Türk-Amerikan ılişkileri stratejik müttefikliğin gerektirdiği yapılanmalarla daha da gelişecek. Ya da, iç dinamiklerin ve dandik gündemlerin esiri olarak, dış gelişmelerden daha da uzaklaşarak yalnızlığın ve tecrit edilmişliğin kısır döngüsüne düşecektir. Tayyip Erdoğan'ın Washington gezisi, işte bunun için çok önemli. Bakalım Tayyip bey Türk-Amerikan ilişkilerini ateşleyecek vizyonu gösterebilecek mi? Yoksa kendinden önceki havanda su dövücüler kervanına katılarak, tantanalı, şatafatlı ama içi boş bir ziyarette mi bulunacak? Bekleyelim, görelim.