Rahmetli anneannemin iki lafın başına sıkıştırıp ettiği bir dua vardı. "Ya Rabbi, bugünlerimizi aratma!" derdi, rahmetli.. Anneanneciğimin bir başka duası da, "Ey güzel Allahım! Çok verip azdırma, az verip dalalete saptırma!" şeklindeydi. Ölümünün üzerinden neredeyse çeyrek asra yakın bir zaman geçti. Rahmetli bugünlere erişseydi, kimbilir nasıl dualar edecekti?.. Kaçınılmaz değişimin sancıları ve ilahi azapların bunaltısı içinde, kendine yol ve yön arayan bir ülke haline geldik. Öyle ki; 'Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!', 'Eski güzel günler geri gelmeyecek!', 'Bu kriz bitmeyecek, daha da derinleşerek sürecek!' diyenler, giderek artıyor. Üstelik bunları söyleyenler, yazıp çizenler, öyle sıradan kişiler de değil.. Dünya Bankası'nın bile Türkiye'ye sosyal patlama olmasın diye alelacele verdiği yoksulluk yardımı var. Banka yetkilileri bu yardımın 10 Eylül'den itibaren dağıtılacağını belirttiler. Öte yandan açıklanan son rakamlara göre, 4 kişilik ailenin geçinme endeksi ayda 700 milyon liraya ulaşmış. Ülke nüfusunun büyük bölümü hızla fakirleşiyor. Açlık sınırına yaklaşan insanların sayısı ürkütücü rakamlara yükseliyor. Böyle bir ortamda bile, problemlerimizin ve zorluklarımızın, ne sebeplerinin tesbitinde, ne de giderilmesinde bir türlü anlaşamıyoruz. Her kafadan bir başka ses çıkıyor. Ülkeyi kurtarmak için en baştakilerden en alttakilere, kahvehanedekilerden meyhanelere kadar herkes, seferber olmuş durumda. Amerikalar'dan bile 'kurtarıcı' getirdik. Ama bir türlü olmuyor. Her geçen gün, bir öncekini arattırıyor! Halktan kopuk elit yöneticiler Ülkemiz, halktan ve gerçeklerden kopuk elitlerin elinde, sonu kestirilemeyecek durumlara doğru yuvarlanıyor. Türkiye'nin garip bir kaderi var. Topluma örnek olması ve yön vermesi gereken gerçekten aydın bir zümre, ne yazık ki, oluşamıyor; ortaya çıkmıyor. Her taraf, -etiketli ama- vizyonsuz dolu. Vizyon ile vizyonsuzluk savaşında, baştan mağlubuz. Zira tam bir kaht-ı rical (adam kıtlığı) yaşıyoruz. Sahte aydınlar ve halktan kopuk elitler, ta Osmanlı'nın son 200 yılından beri hep sahnedeler. Bu azınlık zümre, ne ülke yönetimindeki nüfuz ve dizginleri bırakıyor; ne de kendi aralarında bölüştükleri krema ve pastayı, halka 'koklatmak' istiyorlar. Wall Street Journal gazetesinde 4 yıl önce ilginç bir Türkiye değerlendirmesi vardı. Ülkemizdeki iç çekişmeleri ve kısır döngü içindeki birbirimizi yoketme konusunda gazete şöyle yazıyordu: "Türkiye'yi elitler yönetiyor. Kavga, menfaatlerin ve sahip olunanların korunmasıdır!" WSJ'daki bu değerlendirme ve yorum, bugün de geçerliliğini korumuyor mu? Halktan sesini yükseltenlerin, Anadolu sermayesinin, dürüst ve sadece seçmenine sorumlu siyasetçinin önü açık mı? Tabandan tavana politika yapmak mümkün mü? Liderler sultasını yıkmak, parti içi demokrasiye yol vermek imkanı var mı? Hangi sivil toplum örgütünün, hangi vakıf ve derneğin, hangi sade vatandaşın sistem üzerinde etkisi ve söz hakkı bulunuyor? Böyle başa böyle tarak ortamında, krizler içinde, değişmeye ve yeniden yapılanmaya doğru yuvarlanıyoruz. Haydi hayırlısı.. Rahmetli anneanneciğimin, "Ya Rabbi, bugünlerimizi aratma!" duasına milletçe devam etsek, hiç de fena olmayacak, galiba..