Herkes Başbakan'ın sağlığına takmış vaziyette. Borsası, spekülatörleri, piyasalar, siyasetçiler ve hatta IMF başta olmak üzere içerden ve dışardan pek çok kimse, Ecevit'le ilgili sağlık-toto oynuyor. Bence gereksiz ve anlamsız bir merak bu. Asıl Derviş'e odaklanmak, onunla tepeden tırnağa ilgilenmek lazım. Zira şu sıralar 'Ya Derviş, ya da Derviş!' konumundayız. Düşünün hem Türkiye'nin hem de IMF'nin tarihinde ilk defa değişik ve yüksek meblağlı bir kredi anlaşması imzalamışız. Her geçen gün derinleşen bir krizin içindeyiz. Böyle bir ortamda sadece umutlar değil, her türlü yük ve prosedür tek bir adama, yani Derviş'e endekslenmiş durumda. Derviş, sadece Türkiye'yi krizden çıkarmaya soyunmuş bir 'kurtarıcı' konumunda değil. Bundan daha önemli görevi, imzalayıp arkasındayız diyerek IMF'ye niyet mektubu veren Ecevit, Bahçeli ve Yılmaz ile IMF arasında da 'tek' ve 'alternatifsiz' bir 'köprü' durumunda. Bu köprü konumu Derviş'e, hem IMF hem de onunla her an köprüleri atmaya hazır mızıkçı hükümet tarafından, her geçen gün ekstra yükler almasını gerektiriyor. Yani tam iki taraflı acaip bir cendere. Stresi yoğun, her an binbir kılık ve yüze bürünmek gereken bir ortam. Daima pürüz ve problem çözerek gidilmesi gereken uzun ve ince bir yol.. Risk ve tehlikeleri pek bol. Rahmetli Necip Fazıl'ın 'Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader!' mısrasında dile getirdiği bir durum. Ayrıca 'Su iner yokuşlardan hep basamak, basamak./Benimse alınyazım, yokuşlarda susamak!' dizesindeki acaip çileli bir vaziyet.. Şimdi söyleyin bakalım, böyle bir ortamda Ecevit'in mi, yoksa Derviş'in mi sağlığı daha önemli?.. Canım her ikisi de denilebilir, elbette.. Ama Ecevit'in biri de kendi partisinden olmak üzere 3 tane başbakan yardımcısı var! Ayrıca sıra bana gelsin diye bekleşen, el avuç ovuşturan -yeni oluşumcular da dahil- pek çok 'başbakan adayları' enflasyonu yaşıyoruz. Fakat bir yalnız ve 'tek' adam, Derviş'in hangi alternatifi var? Hatta daha partisi bile yok! Washington'a yorgun argın indiği Dulles Havaalanı'nda valizlerini koyduğu el arabasını kendi ittiren, korumasız ve tek başına IMF, Dünya Bankası, ABD yönetimi, TC Washington Büyükelçiliği arasında mekik dokuyan; en önemlisi de vaktinin önemli bölümünü temaslarını ve alınan mesafeyi Başbakan Ecevit'e bildirmek için telefonda diller dökerek geçiren bir yalnız adam Derviş.. Aslında iyi dayanıyor. Önceki gün ABD Ticaret Temsilcisi Robert Zoellick'in ofisindeki toplantı solonunda görüşme öncesi fotoğraf çekmek için bekleşirken dayanamayıp soruyorum: "Efendim, aman kendinize dikkat edin. Şu sıralar Türkiye için en lüzumlu adam sizsiniz. Sağlığınız, tütün vetosu..?" Derviş, sorumu bitirmeden söze giriyor: "Yok, yok! Çok iyiyim. Durumlar da gayet iyi gidiyor. Pürüzleri de aşacağız. Tütün vetosundan da program etkilenmez. Tütün Yasası'nın TBMM'den geçmesi, Niyet Mektubu'nun bir parçasıydı, o da yerine getirildi. Programın etkilenmesi de sözkonusu değil. Pazar akşamı Ankara dönmek üzere yola çıkıyorum. Bu arada sağlık kontrolünden de geçtim." -Geçmiş olsun efendim, hayırdır, sağlık kontrolü?.. Derviş başındaki kızarıklık ve sivilceleri işaret ediyor. "Önemli değil. Alerjim yok. Herhalde güneşten.. Bu vaziyette inşallah resimlerim kötü çıkmaz!" diyor ve gülümsüyor.. Ürküyor ve hüzünleniyorum. Kel alaka bir şey ama, bir zamanlar Ajda Pekkan ile Eurovizyon şarkı yarışmasında, 'Aman petrol, canım petrol!' diyerek nal toplamamız birden aklıma takılıyor. Uyanıkken kâbus dedikleri bu olsa gerek.. Kendi kendime mırıldanıyorum: Aman Derviş, canım Derviş! Sağlığına lütfen dikkat, Derviş!.. Allah sana sağlık, afiyet, sabır ve uzun ömür versin.. Gayretini artırsın.. Bilmem siz ne dersiniz?..