Kemal Derviş, moral ve umut depoladığı Washington temaslarının ardından, Türkiye'deki gerçek yaşama döndü. Telekom yasasıydı, bankalar kanunuydu, programa destekti, uygulamaydı, siyasetti falan diyerek 'sıkı' bir mücadelenin içine dosdoğru giriverdi. Halbuki Washington'da her şey ne kadar yolunda görünüyordu.. Washington'da Derviş ne kadar keyifliydi. Bütün yorgunluğuna rağmen, mutluluktan uçuyordu. Zira Uluslararası Para Fonu (IMF) ile Dünya Bankası'nın mutat ilkbahar toplantısı için geldiği Washington'da adeta bir görüşmeler maratonunu gerçekleştirmiş, her ortamda övgü üzerine övgüler almıştı. Öyle ki bu durumu gören yabancılardan, 'Ah bizim de bir Derviş'imiz olsa' diyenler bulunuyordu. Dünyanın para babası ünlü finansmancılardan, 'Türkiye olarak, Derviş'e sahip olduğunuz için ne kadar gurur duysanız azdır' şeklinde konuşanlar vardı. Zaten IMF ile tam ön mutabakat sağlanmış, Türkiye tarihinde ilk defa, yapacağı bir stand-by anlaşması ile IMF'den bu yıl 14.3 milyar dolar kredi alabilecek bir duruma gelmişti. Yani ağzımız tatlanmış, umutlarımız artmış, Türkiye'de piyasalar şahlanmıştı. Bundan sonra eğer, Washington'da 'tıkırında' işleyen bu mekanizmaya Türkiye'den 'çomak' sokanlar olmazsa, şu umut verici gelişmelerin yaşanması beklenecek: Cevapsız kalan sorular Eğer TBMM, Bankalar ve Telekom yasa tasarılarını hemen çıkarırsa, niyet mektubumuz ve yeni program bu ay içinde IMF İcra Kurulu'nda görüşülüp muhtemelen onaylanacak. Böylece Türkiye, Mayıs sonuna kadar 4, Haziran içinde de 2 milyar dolar olmak üzere 6 milyar dolarlık taze bir kaynağa kavuşabilecek. Ayrıca eğer programın uygulamalarından IMF tatmin olursa, 2001 sonuna kadar da IMF ve Dünya Bankası'ndan yaklaşık 9 milyar dolarlık kredi dilimleri daha serbest kalabilecek. Bu göz kamaştıran gelişmeler ışığında Kemal Derviş, Washington'da bulunduğu 5 gün içinde 4 ayrı basın toplantısı düzenledi. Bunlardan 3'ünü Türk, sonuncusunu da yabancı basın için yapan Derviş, gerçekten pek neşeli görünüyordu. Derviş'in Türkçe'si de İngilizce'si gibi düzgün ve akıcı.. 30 yılı yurt dışında -kendi tabiriyle göçebe olarak- geçmiş birisinin Türkçe'yi bu kadar güzel konuşabilmesi, gerçekten her takdirin üzerinde.. Ama Derviş, uzun ve güzel açıklamalarına rağmen, her soruya cevap vermiyor. Gerçi siz her türlü soruyu kendisine sorabiliyorsunuz. Fakat o, sizin sorunuza açık cevap yerine çoğu defa, kendi söylemek istediklerini anlatmayı tercih ediyor. IMF'nin önemi (!) Mesela Derviş'e açık açık soruyorum: "Bugüne kadar IMF ile 17 anlaşma yapık. Sizin de belirttiğiniz gibi ilk defa IMF sizin programınıza, inşallah bir aksilik olmazsa, böylesine cömert davranarak 15 milyar dolarlık bir kredi paketi ile destek olacak. Hatta kendi üyeleri tarafından bile çok sert eleştirilen ve 'başarısız' bulunan IMF bir anlamda sizin başarınızı kendi başarısı olarak değerlendiriyor. Siz bugüne kadarki anlaşmalardan ne gibi farklı bir program ortaya koydunuz da IMF bu kadar size sahip çıkıyor? Programınızı hararetle destekliyor?" Derviş önce hafiften gülüyor. 'Yeni programı eskilerle kıyaslamak saatleri alır. Eski programlardan başarılı olanlar da başarısız kalanlar da var' dedikten sonra başlıyor IMF'nin faziletini ve önemini anlatmaya.. "Nasıl ülkeler için merkez bankaları büyük önem taşıyorsa, IMF bugünün dünyası için global bir merkez bankasıdır. IMF'siz gelişme olmaz. Globalleşmenin en önemli unsuru IMF'dir. Vs. Vs. Vs..." Sorumuza cevap alamıyoruz. IMF'nin Türkiye sevgisinin ve programa böylesine -Derviş'in tabiriyle 'olağanüstü'- destek vermesinin sebeplerini öğrenemiyoruz. Bu sefer bir başka soru yöneltiyoruz: "Programın ekonomi ayağını tamamladınız. IMF İcra Kurulu'nda da onaylanması bekleniyor. Kendiniz de her vesile ile hükümette 'teknokrat bakan' olarak partisiz şekilde uzun süre kalamayacağınızı belirtiyorsunuz. Peki siyasi çalışmalara ne zaman başlayacaksınız? Nasıl hareket edeceksiniz? Hangi pariye katılacaksınız? DSP Kongresi'ne mesaj gönderdiniz mi? Ecevit'i kutladınız mı?" Derviş her zamanki sevimliliği ile yine tebessüm ediyor. Sonra da uzun uzun şöyle cevaplıyor: "DSP Kongresi'ne mesaj gönderdim. Sayın Ecevit ile bugün telefonda görüştüm. Kendisini tekrar genel başkan seçildiği için tebrik etim. Çok başarılı bir kongre geçirdiklerini anlattı. Benim hükümet içinde uzun zaman 'teknokrat bakan' olarak kalmam doğru olmaz. Elbette siyasi görüşüm var. Sayın Ecevit'e büyük hayranlık duyuyorum. Demokrat, liberal solcuyum. Bütün solun birleşmesi iyi olur. Zamanı geldiğinde açık tavrımı ortaya koyarım. Şu anda programı uygulamaktan başka bir şey düşünmüyorum.." Kaçamak cevaplar Derviş'e, "Türkiye'nin yüzde 40'ından fazlasının tarım kesiminde olduğunu ve yeni programın çiftçiyi nasıl memnun edeceğini; esnaftan, işçiden, dar gelirliden programa ve IMF'ye duyulan tepkileri nasıl göğüsleyeceğini; muhalefet ile program hazırlanırken niye görüşmediğini" de soruyorum. Ama açık cevap yerine, "yeni programın nasıl başarılı olacağını, kamuoyunun buna büyük destek verdiğini, geleceğin iyi olacağını, ekonomiyle siyasetin ayrışması gerektiğini, gelir dağılımındaki adaletsizliğin giderileceğini vs vs" anlatıyor; anlatıyor... İşin özeti şu: Bakalım Washington'dan umut ve moral depolayarak Ankara'ya keyifli dönen Derviş'in bu balayısı, ne kadar sürecek? Derviş burada cevaplamadığı sorularla, Türkiye'deki gerçek ortamda nasıl başedecek? Yani, Türkiye mi yoksa Derviş mi değişecek? Bekleyelim, görelim..