Türk-Amerikan ilişkilerinde yine, abartılı bir duygu sömürüsü başladı. Gündem değişti. Gerçekler ve kapsamlı ilişkilerin detayı ile değil, bahanelerle ve duygularla haşır neşir oluyoruz. Esasında Hamas yetkilisinin Türkiye'yi ziyaretini diline dolayanların kimliklerine bakılsa, maksatlı bir çarpıtmanın olduğu kolay anlaşılacaktır. Türk-Amerikan ilişkilerinin genel seyrini günlük değil, geçmişten geleceğe uzanan perspektiften takip edenlerin, "Türkiye'nin, ABD'ye rağmen adım atmayacağını" iyi bilirler. İlginçtir; Türkiye, Suriye ile görüşürken, "Türk-Amerikan ilişkilerinde kriz var" diyenler de, ABD'den kaçan bazı Arap sermayesini Türkiye'ye yöneldiğinde "yeşil ve terör kaynağı" olarak suçlayanlar da hep aynı kesim. Başkan Bush, tarihin en düşük iç destek oranına indi. Bush'u böylesine kamuoyu desteği kaybına uğratanları, ABD'yi yanlış politikalarla bütün dünyada yalnızlığa itenleri, Amerikan aleyhtarlığının Batı'dan İslam Dünyası'na korkunç tırmanmasına sebep olanları, çivisi çıkmış dünyamızda medeniyetler savaşı için her türlü etnik ve dini gerginlikleri körükleyenleri, dünyaya nefret ve kin tohumları saçanların "kimliğini doğru teşhis" gerekli! Hiç gözardı edilmesin! Sadece Türk Amerikan ilişkileri değil, ABD'nin bütün dış politikası, "ABD'yi kullanmak isteyen" ABD dışı güçlerin etkisinde ve tasallutunda. ABD'nin dış ve iç politikalarına ipotek koyan üçüncü ülkeleri ve güçlü lobileri görmezden gelerek değerlendirmeler yapmak sağlıklı değil. Yanlış gündemlere takılmak Türk-Amerikan stratejik ilişkilerinde, AK Parti iktidar olduğu günden beri, bazı çevrelerin belli periyodlarla, "farklı gündem ve kriz görüntüsü oluşturma" çabaları var. Daha güvenoyu almamış bir hükümeti, "Türkiye'yi Batı'dan kopardılar!" diye derin analizler yapan Türkiye uzmanları gördü Washington... Dolayısı ile bu kesime, bir takım Amerikan medyasına ve bunların yorum ve haberlerine balıklama atlayan yerli tufeylilerine "Dinciler Türkiye'yi ele geçirdiler!" balonlarını servise koyanların, şimdilerde uzmanlıklarını(!) nasıl icra ettiklerine iyi bakmak lazım. Doğrudur; Birinci Tezkere'nin, TBMM'de EVET oylarının fazla çıktığı halde gerekli çoğunluk sayısının 5 eksiği ile Kabul edilmeyişi, ilişkileri yaralamıştır. ABD'yi kızdırmıştır. Ama bu olay, Türk-Amerikan stratejik ilişkilerini krize sokmadan sağduyu ile aşılmıştır. Tezkerenin kabul edilmeyişi ayrıca ABD'den çok, Türkiye'ye zarar vermiştir. Hem Irak'ta gerçek manada söz sahibi olmamıza, hem de bölgede daha fazla belirleyici konuma gelmemize darbe vurmuştur. Bugün Kuzey Irak'ta PKK ve bölücülerin böylesine ülkemizi tehdit eder hale gelmesinde, birden tırmanışa geçen ayrılıkçı terörün artışında, o zaman tezkereye "hayır" diyenlerin ne kadar sorumluluğu olduğunu, birgün tarih daha iyi yazacaktır. İlişkilerin gerçek seyrine kafa yormalı Israrla ve sürekli vurguluyoruz: Türk-Amerikan ilişkileri bugün, tarihinin hiç bir döneminde olmadığı kadar stratejik ve kapsamlıdır. Sadece NATO ve güvenlik alanlarında işbirliğini esas alan yapı yerine; enerjiden her sektöre yayılan ticarete, Kafkaslar'dan Balkanlar'dan Orta Doğu ve Orta Asya'ya uzanan geniş bir çerçeveye oturmuştur. Ortak menfaatler doğrultusunda çeşitlenmiş, hayati bir işbirliği ve müttefiklikdir sözkonusu olan... Dolayısı ile bu derece kapsamlı ve stratejik ilişkileri duygusal tepkilerle, maksatlı propaganda çarpıtmalarıyla, "cambaza bak, cambaza!" yüzeysel yaklaşımlarıyla "gündem yapmak", son derece yanlış olur. Çeşitlenmiş ve her geçen gün daha da derinleşen ilişkilerin detaylarını, perde arkalarını, gerçek seyrini gündemimize almaya başladığımızda, kazancımızın artacağını unutmayalım. Suni ve duygusal gündemlere takılmak, ülkemizin "pazarlık gücüne" kendi elimizle darbe vurmaktır. Bizden istenenleri, karşılığını almadan vermek zorunda kalmaktır. Bakalım, gerçek gündemlere ve vizyonlu yaklaşımlara ne zaman kavuşacağız?