Amerikan sisteminin en temel unsurlarından birisi de 'think-tank'lerdir. Think=düşünce ve tank=depo kelimelerinden meydana gelen bu kavramı, 'düşünce kuruluşu' olarak Türkçe'ye çevirmek mümkün. Bu düşünce kuruluşları aynı zamanda Amerika'nın en seçkin uzmanlarına konularında araştırma yapmalarını sağlayan, bilgi üretim merkezleridir. Her biri vergiden muaf olarak çalışan bu tip kuruluşaların en küçüğünün yıllık bütçesi, 1 milyon dolardan ( 1 trilyon 350 milyar TL'den) aşağı değildir. ABD'de yüzlerce, böyle bütçesi on milyon dolarları aşan düşünce kuruluşu ve vakıflar var. Aklınıza gelen gelmeyen hemen her konuda araştırma yapan bu kuruluşların ana özelliği, ilgilendikleri konuları sürekli güncel halde takip etmeleridir. Bu sebeple son derece fonksiyoneldirler. UZMANA VE YETİŞMİŞ İNSANA SAHİP ÇIKMA Politikacılar, bürokratlar, işadamları, karar vericiler ve kamuoyları, bu think-tank'lerde yapılan araştırmaları, yayınlanan rapor ve değerlendirmeleri, ilgiyle ve yakından takip ederler. ABD'de yönetimlerin yenilenmelerinde, yani başkan Cumhuriyetçiler'den Demokratlar'a geçince, ya da tersi olunca, on binlerce memur ve üst yönetici de değişir. Yeni yönetimler uzman ihtiyacını bu think-tank'lerden sağlarlar. Aynı şekilde eski yönetimlerde kilit görev yapan yetkililer de iktidar değişikliklerinde birikimlerini, bu düşünce kuruluşlarında değerlendirmeye başlarlar. Böylece yetişmiş uzmanların zayi olmaları önlenir. Sistem onların birikim ve uzmanlıklarından sürekli olarak yararlanmış olur. Uzmanlara sahip çıkılır. SİZ THINK-TANK KURAMAZSINIZ Washington'da uzun yıllar din ve sosyal işler müşaviri olarak görev yapan rahmetli Dr. Abdülbaki Keskin hocanın en büyük ideali, ABD'de bir Türk 'think-tank'i kurmaktı. Rahmetli bu konuda halen süren eksikliğimizi gidermek için yıllarca çaba harcamıştı. Rahmetli bir gün ABD'nin eski Ankara büyükelçilerinden Abromowitz ile aralarında geçen bir konuşmayı şöyle anlatmıştı: "Bir Türk düşünce kuruluşu oluşturmak üzere çeşitli kişilerle görüşüyordum. Washington'ın önemli think-tank'lerinden birissinin başında olan eski Ankara büyükelçilerinden Abromowitz'e konuyu açtım. Bize bu konuda yardımda bulunup bulunamayacağını sordum. Abromowitz, siz Türkler think-tank falan kuramazsınız dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü: -Biz Amerika'da düşüncenin her frekansını yakalamak için oluk oluk para harcarız. Karşı fikir de olsa, bize çok da ters gelse, düşünen insanların görüş bildirmelerinden memnun kalırız. En gerçekçi ve doğru çözümlerin her türlü fikir ve düşüncenin dikkate alınmasıyla ortaya çıkacağına inanırız. Halbuki siz Türkler bir defa düşünceye para vermezsiniz. Ayrıca, farklı fikirlere asla tahammül etmez ve hatta beğenmediğniz görüşleri dile getirenleri cezalandırmaktan dahi çekinmeziniz. Dolayısı ile sizin Batı standartlarında bir think-tank kurmanız ve bunu çalıştırmanız, bana göre imkansızdır!" Rahmetli Abdülbaki hocanın bu hatırası acı ama gerçek! Benin diyen her milletten ülkenin Washington'da bir düşünce kuruluşu var. Ama bizim maalesef yok. Ne kadar üzücü.. Halbuki Türkiye'de yılda 1000 dolar verecek bin işadamı ortaya çıksa, bizim de ABD standartlarında çalışacak bir düşünce kuruluşumuz faaliyete geçse, bu kuruluş Türkiye'nin meseleri ile ilgili araştırma ve çalışmalar yapsa, fena mı olur? Sahi biz gerçekten, Abromowitz'in dediği gibi, think-tank falan kuramaz mıyız? Düşünce bizim için sahiden 'uzak' durulacak ve korkulacak önemsizlikte midir? Bilmem siz ne diyorsunuz?