Türkiye aniden, terör hedefi haline geldi. Ülkedeki huzurun, olumlu gelişmelerin, birtakım çevreleri rahatsız ettiği anlaşılıyor. Gelecek yıl turizmde ve yabancı yatırımlarda patlama ihtimali, acaba kimleri rahatsız ediyor? Ne menfur Sinagog saldırıları, ne de dün İstanbul'da patlayan bombalar öyle sıradan terör vakaları değil! Zira Türkiye birdenbire, "İsrail ve ABD gibi, terör hedefi" haline geldi. Bu ani gelişmenin üzerinde iyi durulması lazım. "Niye şimdi, niye Türkiye hedef" sorularına kafa yormak gerekiyor. Türkiye'deki bu terör dalgasının, hangi dış güçlere ve ülkelere fayda sağladığı konusunun iyi deşilmesi icap ediyor. Terörün dini milliyeti olmaz Şimdi, spekülasyonlardan uzak, serin kanlı düşünmenin zamanı. Doğrudur; terörün ne dini, ne de milliyeti olur. Global terörün sınır tanımadığı da bir gerçektir. Ama durup dururken, birdenbire bir terör dalgasına girmek, çok tuhaf.. Dolayısıyla akla takılan en önemli soru, "niye şimdi?" olmalı! Bu soruya en doğru cevabı bulmalıyız. Türk istihbaratı, güvenlik güçleri, şimdiye kadar çok muazzam çalışıyor ve uçan kuşu bile yakalayabiliyorlardı da, şimdi birdenbire mi zaafa düştüler? Yani olaya istihbarat eksikliği, güvenlik güçlerinin zaafı gibi bakmak en yanlış yaklaşım olur. Zira Türkiye, inceden inceye planlanmış, profesyonel dış güçlerin (ülkelerin) çok maksatlı, stratejik saldırılarıyla karşı karşıya! Elbette bu maksatlı dış mihrakların, yerli işbirlikçileri de vardır. Ama bunların ötesine, maşaları kullanan ellere geçmek lazım. Bu hain ve maksatlı elleri muhakkak bulmalı, deşifre etmeliyiz. Huzurumuza kastedenleri, Türkiye'yi global terörün hedefi olan ülkeler eksenine itenleri muhakkak iyi tesbit etmeliyiz. Birbirimizle uğraşmak, suni ve gereksiz gündem maddeleri ile oyalanmak yerine, milletçe kenetlenmeliyiz. Türkiye'de başlatılan bu terör dalgasından menfaat uman ve faydalanan dış odaklara konsantre olmalıyız. Gizli servislere dikkat Geçtiğimiz hafta Washington'da American Enterprise Enstitüsü isimli düşünce kuruluşunda çok ilginç bir kitap tanıtım toplantısı vardı. Bush Versus the Beltway isimli kitapta, Bush yönetimi içindeki rekabetler, terörle mücadelede 11 Eylül öncesi ve sonrasındaki istihbarat birimlerinin çekişme ve zaafları örnekleriyle anlatılıyor. CIA ve Dışişleri Bakanlığı'nın Irak, Saddam Hüseyin ve 11 Eylül saldırıları ile ilgili ihmal ve hataları konu ediliyor. Toplantıda, kitabın yazarı bayan Laurie Mylroie'nin sunuşunu ve kitabını, karanlıklar prensi lakaplı Richard Perle ile, Ulusal İstihbarat Konseyi eski başkanı Fritz Ermarth yorumladılar. (Daha fazla bilgi için lütfen www.aei.org sitesine bakınız.) Ulusal İstihbarat Konseyi eski başkanı Fritz Ermarth, CIA ve MOSSAD gibi ünlü istihbarat kuruluşlarının bile atlayabileceğini söyledi. Ayrıca 1970'lerde yabancı ülke servislerinin Türkiye'de nasıl cirit attıklarını anlattı. Ayrıca KGB ve Doğu Alman ajanlarının "Bozkurtlar'a destek" olduklarını iddia etti. Papa'nın vurulmasında ve diğer terör olaylarında gizli servis parmaklarını-etkilerini açıkladı. Yani kimin eli kimin cebinde belli olmazmış! Kendisi de ünlü bir istihbaratçı olan Ermarth'ın söylediklerine kulak vermek lazım. Türkiye'deki bu bomba dalgasıyla bizi global terör hedefi yapan, İsrail ve ABD eksenine daha da yaklaştıran, onlarla aynı kaderi paylaşmaya iten gizli ellere kafa yormak gerekli. Bu hain saldırıların durmasını, faillerinin ve bunların ardındaki karanlık güçlerin biran önce bulunmasını temenni ediyor; hayatını kaybeden vatandaşlarımıza rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyoruz. "Geçmiş ve İnşallah bu son olsun Türkiyem" diyoruz!