Başkan Bush, tam bir gözü dönmüş "kovboy" edasıyla, Irak'a savaşının gerekçelerini şöyle anlatıyordu, geçen hafta yaptığı basın toplantısında: -"Benim işim, Amerikan halkını korumak. Ben bunun için İncil'e el basarak and içtim. Saddam ve silahları Amerika, Amerikan halkı ve bütün hür insanlık için doğrudan tehdit oluşturuyor. Eğer dünya buna kayıtsız kalsa da, biz teröristlerin ve terörü destekleyen ülkelerin kitle imha silahları ile bize saldırmasını beklemeyeceğiz! Bu tehdit nereden geliyorsa, onlar bize saldırmadan, biz onları vuracağız! Saddam tehdidini ortadan kaldırmak ve Amerika'yı korumak için, bir başkasının (BM'nin, Güvenlik Konseyı'nin) iznine ihtiyacımız yoktur!" Kararlılığının da, "Amerika'yı korumak için kimsenin iznine ihtiyacımız yok!" diyerek altını çiziyordu. Amerikalılar da karşı ama Gerçi Başkan Bush'un bu gerekçelerini kabul etmeyen, karşı çıkan çok sayıda Amerikalı elit, protestolarını meydanlara taşıyan milyonlarca Amerikalı da var. Ama bunlar önemli değil! Bush, kararını verdi. BM'den destek almadan savaşma diyen babasını bile dinlemiyor. Dönüşü olmayan yolda, artık gün sayıyor. Tek başına da kalsa, (hatta İngiltere'siz bile) Irak'ı vuracak. Zaten bundan dolayı Türkiye ikinci tezkereyi TBMM'den geçirmek yolunda. Erdoğan hükümetinin, en öncelikli konularından birisi de bu ikinci tezkere. Türkiye bunu bir şantaj, baskı, korkutma etkisiyle değil; Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök Paşa'nın akılcı teşhisiyle ehveni şer olarak ve ülkemizin menfaatleri için yapacak. Doğrudur; kimse bu savaşı istemiyor. Ama bir başka gerçek daha var. Bu savaşı, daha doğrusu dönüşü olmayan yola girmiş frenleri patlak gözü dönmüş Bush'u durduracak bir imkan ve gücümüz yok! Caydırıcılık faktörü ve ikinci tezkere "Milletin hissiyatına tercüman olduk" diyerek TBMM'de ilk tezkereye red verenler, eğer duygu ve popülizm yerine "sağduyu ve gerçeklerle" hareket edebilselerdi... Eğer, birinci tezkere yeterli oy alabilseydi. Eğer, Kuzey Irak'a Amerikan askerleri ile beraber şimdiye kadar yığınak yapılabilseydi... Belki bunlar şimdiye kadar, "Saddam için caydırıcı" olacaktı. Saddam kendiliğinden ülkeyi terketmek zorunda kalacak; Irak'ın silahsızlanması ve Saddam'dan kurtulması "savaşsız" gerçekleşebilecekti. Anlamsız barış çabalarının Saddam gibi bir diktatörü durduramayacağı, zalimlerin ancak "güçten anladığı" baştan kestirilseydi, savaşsız rejim değişikliği imkanı bulunacaktı. İnşallah, ikinci tezkere sonrası gelişmeler, giderek azalan bu ihtimali gerçek kılar. Rusya'dan, Fransa ve Almanya'ya kadar "on paralık menfaatleri" için "Saddam hamiliğine soyunanlar," hâlâ Saddam'ı cesaretlendirmeyi sürdürseler de, "Türkiye ikinci tezkere ile, caydırıcı konuma gelerek bu iğrenç felaketi savaşa gerek kalmadan durdurabilmeyi" başarır. Az da olsa, bu ihtimal hâlâ var. Yeter ki, Bağdat'taki Saddam'a, "zorun oyunu bozacağı" gerçekten hissettirilebilsin!.. Artık sağduyu ile hareket etmenin, kötülerden en az kötüsünü seçerek masum insanların felaketini önleme gayretlerine tam hız vermenin zamanı! Hem gayretimizi artıralım; hem de bu felaketin savaşsız bertaraf olması için dualar edelim..