Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı'na getirilen Kemal Derviş, önceki akşam Washington'a geldi. Dün ABD Hazine Bakanı Paul H. O'Neill ile görüşen Derviş, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası yetkilileri ile de temaslarını sürdürüyor. Derviş'in Washington gezisinin iki amacı var: Önce 23 yıl çalıştığı Dünya Bankası'ndaki 'Başkan Yardımcılığı' görevinden istifa edecek ve devir teslim işlerini bitirecek. Bu arada ABD'li yetkililer, finans çevreleri, IMF ve Dünya Bankası'na da Türk ekonomisini anlatacak. Ayrıca hazırlanacak yeni 'ulusal plana' destek isteyecek. Daha da önemlisi, acil kaynak için bir dizi görüşmeler yapacak. Umutlar ve hayal kırıklıkları Kemal Derviş, Şubat sonundaki krizin ardından apar topar geldiği Türkiye'de, Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı yapılmış, ayrıca 'kurtarıcı' ilan edilivermişti. Her ne kadar kendisi, 'elinde sihirli değnek olmadığını, Türkiye'yi aylarla ifade edilecek çok zorlu günler beklediğini, hazırlanacak programın çok güçlü politik desteğe ihtiyaç duyduğunu, ne yapılacaksa ekip ruhu içinde birlikte yapılması gerektiğini' söylediyse de meramını pek iyi anlatamadı. Zira başta Ecevit olmak üzere geniş bir kesim Kemal Derviş'ten 'hemen çözüm' istiyor. Sanki her şey onun elindeymiş gibi kurtarıcı icraat bekliyor. Derviş'in ABD'ye hareket ettiği gün Başbakan Ecevit Ankara'da bir grup gazeteciye bizzat umutlarını açıklıyor. 'Kemal Derviş'in Amerika'dan dönüşünü umutla beklediklerini' ifade ediyor. Oran'daki çalışma ofisinde gazetelerin Ankara temsilcilerine. 'IMF'nin yanlışlar yaptığını' vurgulayan Ecevit, 'bundan sonra IMF'den gelecek her öneriye evet demeyeceklerini' söylüyor. İşte Kemal Derviş Washington'a böylesine umutların ve beklentilerin dorukta olduğu bir zamanda geliyor. Washington'da topu topu 2 işgünü (Perşembe ve Cuma) kalacak olan ve bu arada görevden ayrılma işlemlerini de bitirecek bir insandan medet ummak, aslında Türkiye'nin görüntüsünü en iyi yansıtan fotoğrafı oluşturuyor. Zaten Türkiye'nin bu karmaşık duygusal görüntüsü, dün ABD Hazine Bakanı Paul H. O'Neill ile görüşmesinden sonra Washington'daki Türk gazetecilerle yaptığı basın toplantısı sırasında Kemal Derviş'in yüz hatlarında açıkça belli oluyordu. Derviş, "Ben ne söyliyem, tamburam ne çalır" havasındaydı. ABD'nin desteği Kriz anından itibaren ABD'li yetkililerin resmi açıklamaları oldu. Bush'tan, O'Neill'e ve Dışişleri Bakanı Powell'a kadar hepsi 'Turkiye'yi desteklediklerini' belirttiler. Hazine Bakanı O'Neill bu konuda açıklama bile yaptı. Gerçi bu açıklamaların mesaj aralıklarında, Bush yonetimi yetkililerinin Türkiye'ye destek konusunda farklı görüşler içinde oldukları farkediliyordu. Ancak bu açıklama ve destek mesajlarını Ecevit Hükümeti ve medyanın pompaladığı Türk kamuoyu, 'Tamam her şey yolunda. Dolarlar geliyor!" olarak algıladı. Hatta Ecevit beklentisini, '25 milyar dolar acil kaynak' olarak ilan bile etti. Ama madalyonun bir de öbür yüzü var. ABD yasalarına göre IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlar dışında ABD'nin doğrudan Türkiye'ye kaynak aktarması, çok ağır şartlara bağlı. Dolayısı ile bu yolla bir kaynak gelmesi, neredeyse 'imkansız' denecek kadar zor. Geriye IMF ve Dünya Bankası ile, bir uluslararası bankalar havuzundan acil kredi temini kalıyor. IMF ile 2002 sonunda bitecek ve 2003'e kadar uzatılması mümkün bir stand-by anlaşmamız var. İmzaladığımız ve kriz sonrasında rafa kaldırıp yenisini hazırlayacağımızı belirttiğimiz yeni bir programla, IMF'den nasıl kredi alacağız? Zaten IMF, Kasım krizi ardından Ek Rezerv Kolaylığı ile stand-by kredilerinden kalan toplam 6 milyar doları 2001 yılının ilk yarısında Türkiye'ye taksitler halinde verme kararı almıştı. Şimdi en çok bunun bir defada acilen verilmesi sözkonusu edilebilir. Ama bunun için IMF yönetiminin karar alması gerekiyor. İşte zorluklar bu noktada başlıyor. IMF'nin yanlış yaptığını söyleyerek ve hatta yepyeni bir ulusal program hazırlayacağını, eskisini terkedeceğini belirterek IMF'den nasıl kredi alınacak? Üretmeyen, uluslararası rekabet ortamında mal satamayan, müteşebbisi sindirilmiş ve korkutulmuş, yabancı sermayesi ürkütülmüş, bir türlü özelleştirmeyi beceremeyen bir Türkiye, Dünya Bankası'nın hangi proje kredilerini kullanabilir ki? Öte yandan IMF ile anlaşamayan Türkiye'ye, hangi finans kuruluşundan ve uluslararası bankadan kredi, hem de acil olarak çıkar? Öngörülen 'bankalar havuzu' nasıl kurulur? Kemal Derviş, hafta başında Türkiye'ye dönüyor. Günlerdir Türkiye'de söylediği ama kimsenin dinlemediği gerçekleri, bu sefer Amerikan yönetiminin, IMF'nin ve Dünya Bankası'nın istekleri diye anlatacak. Belki o zaman birilerinin kafaları dank eder ve bu işlerin boyacı küpü gibi 'sok, çıkar' yöntemi ile yürümeyeceği anlaşılır. Umut ve hayaller iyi de, ah şu kahrolasıca gerçekler olmasa...