Yıllardır Ada'nın tek meşru hükümeti olarak kendini saydıran Kıbrıs Rum Yönetimi, en geç 2003'te AB'ye tam üye olacak görünüyor. Uluslararası anlaşmalara aykırı olmasına rağmen ve Ada'daki Türkler'i 'yok' sayan tutum ve politikalarından hiçbir 'taviz' vermeksizin Rumlar, bu başarıyı göstermiş durumdalar. İşin en acı tarafı, ne uluslararası arenada tanınmayan KKTC'nin ne de Türkiye'nin, Rumlar'ın tek taraflı AB'ye girmelerini önleyecek pek güçlerinin bulunmayışı.. Maalesef haklı Kıbrıs davamızı bile dışarıda anlatmayı beceremiyoruz. Bu konuda kendimizi lafla tatminden öte bir arpa boyu yol gidemedik. Niye böyle oluyor? Niye hep kaçan trenlerin ardından koşuyoruz? Ya da haklı olduğumuz durumlarda bile daima savunmada kalıyoruz? "Baskı yapıyorlar. Haçlı zihniyeti. Türk'ün Türk'ten başka dostu yok! Her tarafımız düşman dolu" vb yakınma ve gerekçelerle kabahati hep dışarıda aramakla ve dış düşmanlar edebiyatı yapmakla bir türlü hedeflerimize varamadığımız anlaşılıyor. Ayrıca bir yerlerde 'yanlışlar' yaptığımız kesin! Ama, yanlışlarımızı kabule ve düzeltmeye hiç yanaşmıyoruz. Üzerimize düşenleri yapmakta pek isteksiz davranıyoruz. Aceleci değiliz. Harekete geçmek için, iyice üzerimize gelinmesini bekliyoruz. Bunların sonucu olarak da, sürekli duvarlara tosluyoruz. Papandreu'nun Washington temasları Yunanistan Dışişleri Bakanı George Papandreau hafta başından beri ABD'de temaslarda bulunuyor. Önceki gün Woodrow Wilson isimli düşünce kuruluşunda konuşan Papandreau, "Kıbrıs 2003'te AB'ye tam üye olacak. Umarım Türkiye bundan dolayı kriz çıkaracak bir tutum ve davranışa girmez!" dedi. Papandreau'ya göre Kıbrıs'ın AB'ye girmesi, Ada'daki 'Türk Azınlığın' haklarının da, tam teminat altına alınmasını sağlayacak. AB bütün mekanizmaları ile Kıbrıs'ı ve dolayısı ile Ada'daki Türkleri de şemsiyesinin altına almış olacak. Bu durumda Ada'da ne silahlanmaya, hatta ne de asker bulundurmaya gerek bile kalmayacak. AB'nin demokrasi normlarına kavuşacak 'Kıbrıslılar' böylece, AB'nin her türlü imkan ve nimetlerinden yararlanmanın hazzına erecekler. Papandreau'nun konuşmasında ve sorulara verdiği cevaplar sırasında ısrarla vurguladığı bir başka husus da, Kıbrıs'ın AB'ye girmesinin Türkiye'nin AB üyelik sürecini olumlu etkileyeceğini ve buna büyük katkı yapacağını belirtmesi. Yani Yunanlı bakan, 'Ses çıkarmayın. Kıbrıs bir AB'ye girsin. Sonra size de sıra gelir!' demeye getiriyor. Geçmişteki stratejik hata Papandreau, Yunanistan'ın AB'ye girdikten sonra hem demokrasisini hem de ekonomisini nasıl güçlendirdiğini gerine gerine anlatırken, yıllar önce aynı teklifin Yunanistan ile beraber Türkiye'ye yapıldığını ve buna o zamanlar sayın Ecevit'in karşı çıkmasını, insan büyük bir hüzünle hatırlıyor. Türkiye yıllar önce yaptığı bu stratejik hatanın bedelini ağır ödedi. Hâlâ da ödüyor. Yunanlı bakan konuşması sırasında sık sık, Türkiye'ye çok yardımcı (!) olmak istediklerini de vurguladı. Yunanistan'ın tecrübesiyle Türkiye'nin AB'ye üyelik sürecinin hızla tamamlanmasına ve tam üye olmasına katkıda bulunacağını bile belirtti. 2000'lerin yükselen değerlerinin tam demokrasi olduğunu; sınırların yeniden çizilmesi ve etnik bölünme yerine, azınlık haklarının bütünüyle sağlandığı demokratik birlikteliklerin, çok kültürlü zengin kimliklerin giderek daha önemli hale geldiğini anlattı. Papandreau'nun söylediklerine göre, "Kıbrıslı Rumlar'ın AB üyeliği şimdiden hayırlı olsun" demekten başka yapacak bir şeyimiz yok! Türkiye'nin üyeliğinin, Helsinki ile gelen Kıbrıs engeli ve şartı da böylece bir güzel çözüme (!) kavuşmuş oluyor. Geriye ise, Yunanistan'ın bizim tam üyeliğimizi canla başla desteklemesi(!) ile bizim de 'demokratikleşmeyi' tamamlamamız kalıyor. Yani pek tıkırında (!) bir süreç.. Ne âlâ.. Haydi hayırlısı...