Kıbrıs NEREYE koşuyor?

A -
A +

Kıbrıs konusunda hem ABD'de hem de Türkiye'de bir hareketlilik yaşanıyor. İsmail Cem'in TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda bakanlık bütçesinin sunuş konuşması sırasında sarfettiği sözler, ABD'deki hareketli gündemin içine Kıbrıs'ı tekrar soktu. Ama bu gündeme girişin, Kıbrıs Rum kesimi için, 'Atı alan Üsküdar'ı geçti!' şeklinde olduğunu belirtmeliyiz. Washington, Güney Kıbrıs'ın AB'ye tam üyeliğini kutlamaya hazırlanıyor. Herhalde bundan dolayı olsa gerek, sevgili Azeri kardeşlerimiz bile müthiş bir tavır sergilediler. Washington'da 25 Ekim'deki Azerbaycan kutlama resepsiyonuna bu yıl, Kıbrıs Rum kesimi 'büyükelçisini' de davet etme 'inceliğini', gösterdiler. Üstelik bunu, KKTC Washington Temsilcisi Büyükelçi Ahmet Erdengiz'i davet etmeden becerdiler! Washington'daki Kıbrıs savaşı ABD yönetimleri, Clinton döneminden beri Kıbrıs konusunda çok daha dikkatli bir politika uyguluyorlar. Öte yandan Kıbrıs konusu, ABD'de bir lobiler savaşı olarak sürüyor. Bir tarafta kuvvetli Yunan ve Rum lobileri ve bunlarla daima birlik içinde hareket eden Ermeniler, diğer tarafta da Türkiye yıllardır, Amerikan Kongresi'nde ve yönetimler nezdinde sürekli bir mücadele içindeler. Hemen her vesile ile gündeme gelen bu çekişme sadece Türk-Yunan gerginliğini tırmandırmıyor. Bundan da önemlisi, hem Türk-Amerikan, hem de ABD-Yunanistan ilişkileri ipotek altına giriyor. Olumsuzluklar NATO'ya ve AB ile ilişkilere de yansıyor. İşin nihayetinde ise, bütün bu olumsuzluklardan en büyük yarayı, Türkiye ve Türk-Amerikan ilişkileri alıyor. Yunanistan AB'nin içinde olmanın, Kıbrıs Rum kesimi de zaten Kıbrıs'ın tek meşru hükümeti olarak bütün dünyaca tanınmanın verdiği rahatlık ve avantajı içinde, hiçbir çözüme yanaşmıyorlar. Zira Kıbrıs'ta çözüm demek, hem şu an sahip oldukları şartlar ve avantajlarda gerilemek; hem de Türkiye üzerinde 'Demokles'in kılıcı' gibi sallayıp durdukları önemli bir araçtan mahrum olmak anlamına geliyor. Kıbrıs'ın ABD için anlamı ve Kıbrıs politikaları ABD için ise Kıbrıs, her tarafı pis bir değnek konumunda.. Clinton yönetimleri, Türkiye ve Yunanistan üzerindeki baskıların, -her defasında Yunanistan tarafından ustaca savuşturulması sebebiyle- işe yaramadığını yakından yaşadı. Ayrıca konunun Türk-Amerikan ilişkilerini tam manasıyla ipotek altına alan bir durumda seyretmesinin rahatsızlıklarını duydu. Başkan Clinton bu sebeple, Kıbrıs politikalarında radikal bir değişikliğe gitti. Konuyu BM ve AB'nin inisiyatifine terketti. ABD'yi de, BM ve AB'nin Kıbrıs politikalarını tam desteklediğini belirten bir konuma soktu. Böylece bir taraftan söylenmesi gerekenleri BM ve AB'ye bırakarak kötü adam durumuna düşmekten kurtuldu. Diğer yandan da Türk-Yunan yakınlaşmasını sağlayacak ve aradaki gerginliği azaltacak politikalara soyundu. ABD böyle bir politika değişikliği ile, hem Yunanistan hem de Türkiye nezdinde daha etkili bir konuma yükseldi. Ayrıca NATO'nun iki müttefiki Türkiye ve Yunanistan'ın bir sıcak savaşa girmelerini önledi. Türkiye ve Yunanistan arasındaki 15 cm'lik yakınlaşma Deprem, Türkiye ile Yunanistan arasında bir yumuşama ve yakınlaşma ortamı oluşturdu. New York Times gazetesinin Türkiye temsilcisi olarak görev yapan Stephen Kinzer, bu durumla ilgili olarak iki hafta önce Washington'da Türkiye hakkında yazdığı kitabın tanıtımında şöyle konuştu: "Türkiye ve Yunanistan toprakları deprem sonunda birbirlerine 15 santimetre daha yakınlaştılar!" Ama ABD'nin, inisiyatifi AB ve BM'ye bırakan politika değişikliği ile deprem sonrasındaki yumuşama ortamının getirdiği durum, Kıbrıs konusunda çok ilginç bir başka yakınlaşma daha sağladı. Şimdi, bugüne kadar başarılı bir politika izleyen Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi, bu başka yakınlaşmanın heyecanını yaşıyorlar. O 'şahane avantajlarını' kaybetmeden, Güney Kıbrıs'ın AB ile bütünleşmesinin sevinç ve kutlamalarına hazırlanıyorlar. Öte yandan Bush yönetimi de, bir taraftan Afganistan ve terör belasıyla uğraşıyor, öte yandan da Clinton yönetimlerinin ABD'yi, iki ucu pis değnek Kıbrıs'a bulaştırmamalarının nihai meyvesi olan Güney Kıbrıs'ın AB üyeliğine doğru 'gün saymasını', ellerini oğuşturarak seyrediyor. Türkiye ise durumu kavramış (!) görünüyor. Dışişleri Bakanı Cem'in TBMM'deki açıklamaları, bu müthiş kavrayışın muhteşem bir göstergesi.. 'Helal olsun!' diyoruz...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.