Türkiye'de, "kriz çıkmasından" fayda bekleyenler var. Klasik bir laf olacak. Ama, doğrudur: "Türkiye, ne kadar abesle iştigal ederse, ne kadar boş gündemlerle meşgulse, o kadar iyi olur, politikalarına temel teşkil edenler" bulunuyor. Bu gerginlik ve kriz sevdalılarına, içerde ve dışarda büyük ölçüde malzeme sağlayan da, maalesef kendimiziz! Krizlerin aynı zamanda fırsatları beraberinde getirdiği de söylenir. Tamam, bu da dikkate alınacak bir sözdür. Ama krizi çözmek için ve kriz sonrasında yapılacaklar için geçerli olabilir.. Yoksa, krize dayanan politikalar üretmek için değil! Gerginliklerle besleneceklerini sananlar, yanılıyorlar. "Keskin sirke, kabına-kübüne zarar verir" atasözü unutulmasın! Günlük çıkarlara bazan hizmet etse de; ne uzun, ne de orta vadede hiçbir gerginliğin, kimseye faydası yoktur! Gerginliklerle meşgul edilmek Türkiye, haddini bilmez Barzani'nin kışkırtmalarına ve cumhurbaşkanlığı seçimine kilitlendi. Ayrıca 24 Nisan'a yaklaştıkça, ABD KONGRESİ'ndeki sözde soykırım tasarıları da hayatımızın bir parçası haline geldi. Bu suni ve boş gerginliklerle ciddi biçimde meşgul ediliyoruz. Hafta içinde Washington'da 2 önemli toplantı oldu. Amerikan-Alman Marshall Fonu ile TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi tarafından düzenlenen konferansda "Irak'taki gelişmeler ve Kerkük'ün durumu" ele alındı. Brookings Enstitüsü isimli düşünce kuruluşunda dün yapılan toplantıda ise Türkiye'den gelen konuklar Cumhurbaşkanlığı seçimini tartıştılar. Gelecek Pazartesi günü Washington Enstitüsü isimli Musevi düşünce kuruluşunda da yine, Türkiye'deki cumhurbaşkanlığı seçimleri konuşulacak. AK Parti ve CHP'li vekillerden oluşan bir parlamenter heyetimiz de Ermeni tasarıları için Washington'da temaslarda bulunacak. Bunlara ilaveten Türk-Amerikan Yatırım Konseyi TIFA'nın 5. dönem toplantısı da Washington'da dün başladı. Dost düşman el ele Anayasada nasıl yapılacağı açıkça belirtilen bir cumhurbaşkanlığı seçimi bile, lüzümsuz yere aylardır Türkiye'yi meşgul ediyor. Varlığını sürdürebilmek için hayati derecede bize ihtiyacı olan bir Barzani bile, Türkiye'yi tehdit etmek gafletine düşüyor. Dost bildiğimiz ülkeler ve yandaşı cemaat ile lobiler dahi, üç beş kuruş daha fazla menfaat için, dostluklarına ihanet edip sözde soykırım tasarıları gerginliğini tırmandırmada yarış halindeler. Türk-Amerikan stratejik ilişkilerinin daha da gelişmesinin önündeki en önemli engelin Kuzey Irak'taki PKK varlığı olduğunu iyi bilenler bile, PKK terörüyle mücadeleyi bir türlü yeterince "öncelikli gündem" yapmıyorlar. Türkiye'nin Irak'a katkılarının ne derece yaşamsal olduğunun farkında olanlar dahi, Türk-Kürt yakınlaşması yerine, düşmanlık tohumları ekmekle meşguller.. Bindiği dalı kesmek diye bunlara dense yeridir. Bu derecede basiretsizlik olur mu? Bu gerginlik ve krizlerin, (kışkırtıcıları, planlayıcıları, destekçileri dahil) kime ne faydası var? Bile bile lades demek ne kadar kötü! Akıl ve insaf dışı bu durumlarda inatlaşmalar sürdükçe, diyalog yerini tehditli söylemler aldıkça, gerginlik ve krizlerden medet ummalar devam ettikçe; ne barıştan, ne huzurdan, ne de istikrardan sözedilebilir.. Şimdi, sağduyu çizgisine gelme zamanı! Duygularla değil, ortak menfaatler temelinde, adaletli davranmak gerekli! Farklılıkları zenginlik kabul edip, azami müştereklerde verimli işbirliğine yoğunlaşma dönemine girilmeli.. Uzlaşı, hoşgörü ve diyalogla, tutarlı politikalar üretmek ve uygulamak hedeflenmeli!..