Bu savaş cephesi çok pişkin. Dünyanın her yanında ve hatta ABD'de bile milyonlarca kişi savaş karşıtı gösteriler düzenliyor. Başkan Bush'u protesto ediyorlar. Tarihin hiçbir döneminde görülmeyen bir Amerikan aleyhtarlığı, Japonya'dan İngiltere'ye, Endonezya'dan Afrika'ya giderek yaygınlaşıyor. Amerikan medyası, "Haçlı arkadaşları Bush'u terkettiler" şeklinde haber ve yorumlar yapıyor. Yani inceden inceye Başkan Bush ile dalgasını geçiyorlar. Ancak bütün bunlar Bush'u ve sadık destekçisi İngiltere Başbakanı Blair'i hiç etkilemiyor. Başkan Bush, BM Güvenlik Konseyi'ne ikinci karar için "son şans veriyoruz" diyor. Ardından da ekliyor: "İsterlerse ikinci kararı çıkartıp bizi desteklerler ve saygınlıklarını korurlar. Aksi halde ben 1441 sayılı kararla tek başıma Irak'a girerim. Amerika'ya İngiltere ve kendiliğinden destekleyen diğer gönüllü ülkeler yeter!" şeklinde konuşuyor. Niye nefret ediyorlar ABD, 11 Eylül terör saldırısından sonra acayip değişti. Kendi evinde vurulmak, Amerikalılar'ı şok etti. Süper gücün onuruna ve gururuna büyük darbe vurdu. Ardından terör saldırısının sebepleri araştırılmaya başlandı. Bu konuda en çok "bizden niye nefret ediyorlar?" sorusuna cevaplar arandı. Ancak başlangıçtaki bu olumlu uygulamalar, daha sonra terk edildi. Nefretin sebeplerini bulmak yerine, kolaycılığa yönelindi. Amerikalı yetkililerin pervasız açıklamaları, teröre bulaşanların taşıdığı pasaportlar, "Müslümanların, peşinen suçlu sandalyesine oturtulmasına" yolaçtı. Bir avuç radikalin yaptıkları, bozuk inanışları, din dışı davranışları hep İslamiyet'e maledildi. Bu yönde korkunç bir propaganda başladı. Başkan Bush'un ve birkaç yetkilinin terörle mücadelenin Müslümanlara karşı olmadığını açıklayan beyanları, bu propaganda ve karalama kampanyalarının yanında güme gitti. Etkisiz kaldı. Hıristiyanlar Irak'a müdahaleye karşı Ama şimdi ABD'nin terörle mücadelesine destek veren Avrupalılar bile, Irak'a müdahaleye ve savaşa karşı tavır koyuyorlar. Fransa ve Almanya'nın başını çektiği savaş karşıtları, BM kararı olmadan Irak'a müdahaleye karşı çıkıyorlar. Denetçilere ek süre verilmesi halinde, Irak'ın savaş olmaksızın silahsızlandırılacağını söylüyorlar. Amerika, 2. Dünya Savaşı'nda Nazi işgalinden kurtardığı, komünist Sovyetler tehlikesine karşı koruduğu Avrupa'nın, şimdi karşısında olmasını bir türlü anlayamıyor. Bu NATO müttefiklerinin müdahaleye karşı çıkması üzerinde düşünmek yerine, "Bunlar da bizim gerçek dostumuz değilmiş!" hafifliğine sığınıyor. Başkan Bush'u gözü kapalı destekleyen Blair'in ülkesinde bile, "milyonların tepkisine, İngiliz kamoyunun yüzde 60'ının savaşa hayır demesine" ilgisiz kalıyor. Dahası bu tepkileri, "Milyonlar karşı. Peki dünyanın geri kalan 5 milyar insanı nerede? Onlar da bizim yanımızda." şeklinde tuhaf ve pişkin bir anlayışla göğüslüyorlar Başkan Bush'un partisinin ağır topları, bu sakat düşünceyi televizyonlarda pişkin, pişkin dile getiriyorlar. Sunucular soruyor: "Artık Hıristiyanlar da koyu dindar kardeşleri Bush'a karşı çıkıyor. Başkan Bush dindaşlarını niye karşısına aldı?" El cevap: -"Hayır, öyle birşey yok! Başkan Bush'un kabine toplantılarını bile dualı açması, kiliseye sık gitmesi, konuşmalarında sürekli dini söylemler kullanması Hıristiyanlık için mutluluk vericidir!" Sonuçta acı gerçek şu: Irak Savaşı bütün dünyayı böldü. Ama bunda geri dönüş yok. Başkan Bush öylesine bu savaşta kararlı ki, Türkiye'siz bile Irak'a girecek. Saddam gidecek. ABD, Irak'a yerleşecek.. Ufukta da, bunu durduracak bir başka çıkış yolu görünmüyor...