Orta Doğu'da değişim

A -
A +

Hafta başında Washington'da büyük buluşma gerçekleşti. Filistin-İsrail ihtilafı için geniş katılımlı, bol yaldızlı, büyük gürültülü Annapolis toplantısı yapıldı. Annapolis, Washington'a 1 saat mesafede, Atlantik Okyanusu kıyısında ve Maryland eyaletinin de başkenti bir sayfiye şehri. İşte bu şirin Annapolis, Türkiye'nin de yeraldığı 50'ye yakın ülkeyi ve uluslararası kuruluşu biraraya getirdi. Yemekler yendi. İkili, üçlü, beşli toplantılar yapıldı. El sıkışarak pozlar verildi. Medya ordusunun anında bütün dünyaya duyurduğu bol mesajlı ve gösterişli basın toplantıları birbirini kovaladı. Niyet belgeleri imzalandı. Umut dolu ve iyimser açıklamalar yapıldı. Şimdi de, daha günlerce sürecek değerlendirme ve yorumlar ortalıkta dolaşıyor. Değerlendirme ve yorumları, birbirine zıt 2 başlıkta toplamak mümkün. Bazıları Annapolis'te, "havanda su dövüldüğünü, bol propaganda yapıldığını, imaj cilasına yönelik büyük bir gösteri olduğunu" ifade ediyorlar. Bir başka grup ise, "barış ve demokrasi için tarihi bir dönemin başladığı" iyimserliğindeler. Yani bu büyük buluşmanın daha başında bile ortak ve uzlaşılan bir değerlendirme yapılamıyor. Dolayısı ile Annapolis'in bölgeye ve dünyaya etkileri nasıl olacak? Açıkçası bu geniş katılımlı zirve acaba nelerin habercisi? Barış ve demokrasi için değişim habercisi mi? Dışişleri Bakanı Ali Babacan bu toplantıyı, İsrail-Filistin barışında müzakere süreci için bir "kilometre taşı" olarak değerlendiriyor. Zirvenin ardından önceki gün John Hopkins Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Fakültesi SAIS'te konuşan Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Stephen Hadley ise bu büyük buluşmayı "Orta Doğu'da barış ve değişim için önemli bir fırsat" olarak niteliyor. Hadley ayrıca "şimdi harekete geçmenin tam zamanı!" diyor. Bu iyimser resmi değerlendirmelere bakarak, "acaba Orta Doğu'da barış hayali gerçek mi oluyor?" denilebilir. Ama İsrail kurulduğundan beri son 50 küsür yıldır acı, ıstırap, karışıklık, savaş ve huzursuzluk bölgesi olan Orta Doğu'ya, bugüne kadar getirilmeyen barış, "2008 sonuna kadar" diye takvime bağlanan bir müzakere sürecinde ne kadar gelir? Zaten, Başkan Bush'un bol yaldızlı ve umut dolu sözlerine, ayrıca bu yönde birçok resmi açıklamalara rağmen, aslında ABD basını bile Annapolis buluşmasına "temkinli" yaklaşıyor. ABD basını: "Barış zor" Mesela ABD'nin önde gelen gazetlerinden Washington Post yaklaşık 50 ülke ve kuruluşu bir araya getiren Annapolis zirvesini, bir "başarı" olarak görüyor. Ama Gazete, bundan sonraki sürecin başarılı olması için şu önerileri vurguluyor: "ABD'nin bundan sonraki en büyük katkısı, 'İsrail ve Filistin liderlerinin gerekli tavizleri vermesine uygun siyasi ve diplomatik ortamı oluşturmak' olabilir. Yol haritasının uygulanması da yaşamsal bir önem taşıyor. Yasadışı Yahudi yerleşimlerinin kapatılması ve Filistin tarafının da terörü önlemek için ciddi adımlar atması, Olmert ve Abbas'a şu anda sahip olmadıkları bir kamuoyu desteği sağlayabilir. Amerika, İsrail ve Abbas Hamas'ın denetimindeki Gazze şeridine yönelik bir strateji geliştirmedikçe, Annapolis süreci devam ettirilemez." New York Times gazetesi ise, "Annapolis'te İsrail ve Filistin taraflarının 2008 sonuna kadar bir barış anlaşmasına varma kararına rağmen, bu hedefe ulaşmanın zorluğuna" dikkat çekiyor. Gazete ayrıca, "tarafların üzerinde görüşmeler yapılacak konuların başlıklarını bile sıralayamadığını" vurgulayarak şu değerlendirmeyi yapıyor: "İsrail Başbakanı Ehud Olmert ile Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas'ın arkasında kamuoyu desteği olmaması, bir anlaşmaya varılabilmesi için Amerika'nın, Arap liderlerin ve diğer büyük ülkelerin maksimum desteğini gerekli kılıyor. Aralarında Suudi Arabistan ve Suriye'nin de bulunduğu 50 ülke ve uluslararası kuruluşun zirveye katılması cesaret verici. Ancak, İran ile Hamas ve Hizbullah'ın konuk listesinde olmaması da dikkat çekici. Gerçekten bir anlaşmaya varılabilmesi için Başkan Bush'la Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın bu konuda ciddi bir çaba harcaması ve tarafların üzerinde uzlaşabileceği öneriler geliştirmesi gerekiyor." Sonsöz: Dışişleri Bakanı Ali Babacan'a, Washington'da yaptığı basın toplantısında, "Bu buluşmaya katkılarımızı ve ABD'nin Türkiye'den beklentilerini" sordum. Babacan, İsrail ve Filistin devlet başkanlarını Türkiye'de ağırladığımıza dikkat çekerek, "Bu iki ülke liderini bir ABD, bir de biz biraraya getirebiliyoruz!" dedi. Bakan ayrıca, "zirvenin böylesine geniş katılımlı olmasına ve katılım için çok sayıda ülke ve kuruluşun davet edilmesine Türkiye'nin büyük katkıları olduğunu" belirtti. Ali Babacan'ın, "Filistin Serbest Sanayi Bölgesi ve devreye sokacağımız Filistin Üniversite projelerinin, bölgeye yönelik 'yegane somut projeler olduğunu' vurgulaması" da dikkat çekiciydi. Umarız bu yeni süreç, zor olsa da bölgeye barış ve istikrar getirir. Ama her vesile ile vurguladığımız gibi, adaletten yoksun, Filistin halkının yarısını dışlayarak ve izole ederek, adil olmayan bir barışı empoze etmek, nasıl fayda verir? Barış ve istikrar konusunda, herkesin endişeleri var. Ancak Orta Doğu'da büyük bir değişimin başladığını, Genişletilmiş Ortadoğu Projesi'nin adım adım devreye girdiği de bir gerçek. Türkiye'nin buna daha hazır olması gerekiyor. Zira Türkiye'nin uygulayacağı aktif politiklar ve üstleneceği roller, bu değişimin daha adil olmasına büyük katkı yapacaktır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.