İsrail'in Lübnan'a saldırısı sonrasında Ortadoğu'da yükselen gerilim, Türkiye'ye duyulan ihtiyacın ne kadar önemli olduğunu ortaya koydu. Birleşmiş Milletler'in bölgede üstleneceği yeni misyonun, Türkiye'siz başarıya ulaşmayacağını herkes itiraf eder oldu. Hem ateşkesin sürekliliğinin sağlanması, hem de bölgede barışın tesisine yönelik çabalar hep Türkiye'nin atacağı adımlar ve takınacağı tavırlarla yakından ilgili. Türkiye Lübnan'da oluşturulacak Barış Gücü'ne katılmayı ve "aktif bir rol üstlenmeyi" düşünürken, bazı hususları çok daha titizlikle dikkate almakta fayda var. Türkiye, mevcut BM kararını, barış gücüne katılmak için yeterli görmemekte haklıdır. Zira oluşturulacak güç ile ilgili pek çok konuda hem belirsizlikler var; hem de bu gücün sıcak çatışmalara müdahil olma riskiyle alakalı derin kaygılar bulunuyor. BM yetersiz kalıyor BM teşkilatı uzun zamandır, dünyanın sancılı bölgelerindeki yangınları söndürmekte ve acıları dindirmekte yetersiz kalıyor. 200'e yakın ülkenin oluşturduğu bu koca teşkilatın, Güvenlik Konseyi'nin veto yetkisi bulunan 5 daimi üyesinin oyuncağı haline gelmesi, ne kadar acı. Kıbrıs'tan Afrika'ya, Irak'tan İsrail-Filistin ihtilafına ve son Lübnan krizine kadar birçok problemi çözmede yetersiz kalan BM, sancıları dindirmek bir yana, giderek bizzat "sorun kaynağı" olmuş durumda. Hem karar alınmasında, hem de bunların uygulanmasında ortaya konulan çifte standartlar, BM'yi giderek fonksiyonelsiz yaptı. Gücü olanların, dünyayı hiçe saymalarına ve yüzkarası insanlık trajedilerinin büyümesine yolaçtı. Şimdi böyle bir duruma düşmüş Birleşmiş Milletler Lübnan'daki yangını nasıl söndürecek? Bu bakımdan Türkiye'nin Lübnan'da üstleneceği misyona ihtiyatla yaklaşması çok yerinde. Son Lübnan krizine yolaçanlar, çıkardıkları yangını söndürmeye BM'yi davet ederken bile yangına körükle gitmekten vazgeçmiyorlar. Birleşmiş Milletler Barış Gücü'ne katılacak ya da katkıda bulunacak ülkelerin öncelikle bu "kundakçı" zihniyetlilerin oyununa gelmemeleri gerekiyor. Barış Gücü'nün misyonu ne olmalı Barış Gücü'nün, ateşkesi denetlemek ve insani yardımların yerine ulaşmasını sağlamak dışında misyonlara bulaştırılması, yeni sıcak çatışmlara davetiye çıkaracaktır. Böyle bir durumda bırakın barışın sağlanmasını, bütün Ortadoğu, yangın bölgesi haline gelir. Çok daha büyük insanlık trajedilerinin yaşanması kaçınılmaz olur. Türkiye'nin kriz öncesindeki çabalarını İsrail dikkate alsaydı, ABD krizin diyalogla giderilebileceği gerçeğni samimiyetle destekleyebilseydi, bu korkunç trajedi yaşanmayacaktı. Hiç değilse bundan sonra daha gerçekçi ve samimi olunmalı! Türkiye, tarihten gelen tecrübesi, bölge halklarına samimi, adil ve insancıl yaklaşımı ile Ortadoğu'da hayati derecede önemli "kilit" misyonlar üstlenmeye hazır. Ancak öncelikle Ortadoğu'yu yangın yerine çeviren kundakçıların, Birleşmiş Milletler'i daha fazla göstermelik ve yapmacık bir duruma düşürmeleri önlenmeli. Adaletsiz uygulamalar ve tek taraflı dayatmalarla ancak düşmanlıklar artar. Barış ve huzur ümitleri bile yok olur. Bu ise, felaketlerden felaket beğen durumudur. Kimseye de yararı yoktur!