Türkiye ile ABD, birbirine çok önem veren, iki değerli 'stratejik' müttefik. Hemen hemen her konuda, ilgi alanları ve menfaatler örtüşüyor. Türk-Amerikan ilişkileri yıllardır, 'stratejik müttefiklik' kapsamında, gelişmesini sürdürüyor. Bu durum tabii ki çok olumlu. Ancak yetmiyor. Açıkcası stratejik müttefiklik, Türkiye'nin karnını doyurmuyor. Zira ikili ilişkilerde Türkiye nedense, hep daha çok fedakârlık yapan pek cömert bir konumda. ABD ise vericiliğini, daha ziyade mecazi ve manevi anlamda gösteriyor. 'Destekliyoruz, beğeniyoruz, aslansın-kaplansın' edebiyatıyla, her fırsatta 'Türkiye'nin çok değerli bir müttefik olduğunu' bıkmadan, usanmadan tekrarlayıp duruyor. Halbuki Türkiye'nin, stratejik müttefiklik kapsamında uyguladığı politikalar ve davranışlar sebebiyle, ödediği ciddi bedeller var. Mesela sadece Körfez Krizi ve Irak'a ambargolar sebebiyle Türkiye'nin uğradığı zarar, 35 milyar doların üzerinde. Türkiye, NATO'nun ABD'den sonraki ikinci büyük ordusuna sahip ve ikamesi kolay olmayan bir konumda bulunuyor. Ama NATO'ya yaptığı katkı ve fedakarlıkların bile karşılığını yeterince alamıyor. Türkiye ve ABD çok değerli iki stratejik müttefik olmalarına rağmen, Kıbrıs'tan AB ile ilişkilere, petrol boru hatlarından Ermeni ve Türk-Yunan meselelerine kadar dış politikamızdaki pürüzlü konularda, ABD'nin katkıları hem lafta kalıyor; hem de genelde Türkiye'yi incitecek davranışlar bile sergilenebiliyor. Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en ciddi ekonomik krizi ile karşı karşıya. Hatta kriz sadece ekonomik olmaktan çıkmış durumda. Siyasi ve sosyal tehlikeli sonuçlar getirebilecek boyutta. Krizde bile lafla destek Bu durumda bile stratejik müttefik ABD kolunu kımıldatmıyor. Başından beri sadece Derviş'in programını, IMF ile yapılacak anlaşmayı ve yeniden yapılanma yönündeki reformları 'desteklediğini' söylemekle yetiniyor. Ne bir maddi yardım, ne bir kredi, ne de somut adım var! İsrail'e, Mısır'a, Ürdün'e büyük çapta 'maddi' katkıda ve yardımda bulunan ABD, sıra Türkiye'ye gelince, elini cebine atmak yerine, içi boş ve yus yuvarlak 'destek' kelimesine sığınmaktan başka ciddi bir tavır ortaya koymuyor. Kriz başladığından beri Amerikan yönetiminin ve yetkililerin belirttikleri desteğin ne anlama geldiğini, ABD dışişleri sözcüsü Richard Boucher'a sorup duruyorum. En son geçen salı, günlük brifing sırasında bu lafta kalan destek konusunu tekrar gündeme getirdim. Hatta, "Yeni program da açıklandı. Ama sıkıntı ve kriz bütün şiddeti ile devam ediyor. ABD olarak bu durumdan endişelenmiyor musunuz? ABD, Türkiye'ye 'ne zaman' ve 'nasıl' yardım edecek?" diye üzerine basa basa tekrar sordum. Dışişleri sözcüsü Boucher, yeni programı ve IMF ile birlikte yapılan çalışmaları desteklediklerini bir defa daha vurguladıktan sonra aynen şöyle dedi: "Biz Türkiye'ye yardım da yapıyoruz. Bu yıl toplam 2 MİLYON (milyar değil) 800 bin dolar uluslararası ve askeri eğitim ile aile planlaması çerçevesinde yardımda bulunduk. Yani bazı yardımlarımız oldu ve olacak. Ayrıca programı desteklediğimizi, açıklandığında da belirttik." Sonuçta ya ABD bizim ne kadar krizde olduğumuzun farkında değil, ya da biz gerçekten durumumuzu anlatamıyor ve hakkımız olanları -'laf ve vaad olarak değil'- somut biçimde istemeyi ve almayı beceremiyoruz. Halbuki eski büyükelçi Mark Parris önceki gün Washington Enstitüsü isimli düşünce kuruluşunda, Türkiye'deki durumun çok ciddi olduğunu bir kere daha vurguladı. "Hükümet ile TBMM gerekli adımları atmazsa ve Derviş'in programı uygulanmazsa Türkiye, daha büyük bir bedel ödeyebilir." dedi. Parris'in bu değerlendirmesine aynen katılıyoruz. ABD'nin desteğini artık sadece içi boş -fakat duygusal- kelimelerle değil, Türkiye'nin kendisi için yaptıklarına ve ödediği bedellere katılarak ve paylaşarak somut biçimde göstermesini bekliyoruz. TBMM Dış İlişkiler Komisyonu başkanı değerli Kamran İnan'ın nisan başındaki Washington ziyaretinde de dile getirdiği gibi, Türk-Amerikan ilişkilerinin sadece 'stratejik müttefiklik' kapsamında değil, 'ticari ortaklık ve işbirliği' alanlarında da geliştirilmesini istiyoruz. Açıkçası Türkiye, 'lafa karnının tok olduğu', kritik bir dönemeçte. Stratejik müttefik ABD de bu dönemde dostluğunu, daha fazla ticaret ve daha fazla maddi katkıyla gösterebilmeli; göstermeli!