Avrupa Komisyonu'nun Türkiye ile üyelik müzakerelerinin başlaması yönündeki tavsiye kararı, yeni bir dönemin habercisi. Buna ta Tanzimat yıllarından beri 200 yıllık arayış ve arzulara AB kapılarının aralandığının en kuvvetli sinyali de diyebiliriz. Evet tünelin ucundaki yeşil ışık göründü, artık.. AB Komisyonu'nun bu tavsiye kararı, 17 Aralık'ta AB liderleri tarafından onaylandıktan sonra, müzakerelerin başlayacağı bir takvime dönüşecek. Müzakere döneminin uzun ve ince bir yol olduğunda, zorlu ve hazmı güç görüşmelere-kararlara şimdiden hazır olunması gerektiğinde herkes hemfikir. Yapısal değişim için AB gerekli Bu karar, "AB'ye tam üye olduk!" ya da "AB bundan sonra çantada keklik!" olarak algılanmamalı. Esasında Türkiye bugün bile, AB üyesi birçok ülkeden, ekonomi ve başka kriterler bakımından çok daha iyi durumda. Ayrıca Gümrük Birliği'ne de girmişiz. Dolayısı ile Türkiye'nin yıllar sonra AB'ye tam üye olması halinde fazla kazanacağı birşey de yok. Ancak ne kadar hazindir ki Türkiye, son 50 yıldır sürekli gündeminde tuttuğu daha demokratikleşme, daha hukuk devleti olma, insan haklarında daha yüksek standartlara kavuşma, yapısal değişim konularında maalesef kendiliğinden yeterli adımları atamadı. Değişimi ve reformları, hep dış etkilerin zorlaması ile gerçekleştirebildi. İç çekişmeler, uzlaşma kültürümüzdeki eksiklikler vb bizden kaynaklanan zorluklar sebebiyle, yapısal değişim ve reformlarda dış etkenler gerekti. AB sürecinin bu yönde etkisi büyük oldu. Şimdi tam üyelik müzakere süreci, bu yöndeki eksikliklerimizi tamamlama zorunluluğu getireceği için faydalı olacak. Yeter ki biz demokrasimizi ve ekonomimizi bu müzakere sürecinde global standartlara çıkarabilelim. Ondan sonra AB'ye girsek ne olur, girmesek ne olur. Ayrıca yakın bir gelecekte AB'nin dağılma sürecine gireceği öngörüsünde bulunan uzmanlar bile var. Yani gelecekte AB'nin Türkiye'ye ihtiyacı, bizim AB'ny olan ihtiyacımızdan daha fazla olması da çok muhtemel! En büyük destek ABD'den Türkiye'nin AB yolculuğunda en önemli destek ABD'den geldi. Gümrük Birliği'ne giriş, adaylık statüsüne geçiş, Kopenhag kriterlerine uyum ve nihayet son komisyon tavsiye kararının çıkması gibi en keskin virajların alınmasında hep, ABD'nin desteğinin etkisi büyüktü. Nitekim Washington'daki üst düzey bir diplomatik kaynak, ABD'nin kritik anlarda daima devreye girdiğini doğruladı. Aynı kaynak, "ABD'nin Türkiye'nin AB sürecine desteği tutarlı, açık, düzgün devam ediyor. ABD daha usturuplu, sofistike yaklaşımla Türkiye'nin AB'ye katılımını desteklediğini belirten girişimleri, her seviyede yapıyor." şeklinde konuştu. Türkiye'nin AB yolculuğunda, "Ankara-Washington-Brüksel Hattı" hep açık kaldı. Bu hatta başta Başkan Bush olmak üzere ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice, ABD'nin AB ülkelerindeki büyükelçileri sürekli girişimlerde bulundular. Önceki günkü basın toplantısı sırasında da Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Adam Ereli, AB Komisyonu'nun taviye kararını "ABD'nin büyük bir memnuniyetle karşıladığını" söyledi. Finans çevreleri de karardan menun Öte yandan başta Dünya Bankası olmak üzere uluslararası finans çevreleri de AB Komisyonu'nun Türkiye ile üyelik müzakerelerine başlanması tavsiye kararını, memnuniyetle karşıladılar. Dünya Bankası'ndan yapılan açıklamada, "Bu karar, Türkiye ve Türkiye ekonomisi için bir dönüm noktasıdır!" denildi. Uluslararası finans çevrelerinden birçok yetkili de, bu kararın ve AB ile müzakere sürecinin başlamasının, "Türkiye'ye istikrar getireceğini, yabancı sermaye yatırımlarının hızlanacağı bir güven ortamını oluşturacağını" özellikle vurguluyorlar. Aynı çevreler, Türkiye'ye yabancı sermaye akımında hızlanmanın, 17 Aralık'taki AB liderleri zirvesinde kararın onaylanması sonrasında, 2005'in ilk yarısında görülebileceğini de belirtiyorlar. AB Komisyon kararının Washington'dan yankıları işte böyle. Müzakere sürecinin hayırlı sonuçlar doğurmasını dileriz. Bu sürecin akıllı olarak kullanılacağını ve Türkiye'nin eksikliklerinin giderilmesini sağlayacağını umuyoruz.