Bir iş münasebetiyle geldiğim İstanbul'da önceki akşam ilginç bir toplantı vardı. Avrasya Kültürel ve Toplumsal Gelişim Derneği'nin başlattığı, "Millet ve Vekili İletişim Platformu Konferanslarından" ikincisi yapılmaktaydı. Bu Mart ayı toplantısının konusu, "TÜRK-AMERİKAN İLİŞKİLERİ NEREYE" olarak belirlenmişti. Konuşmacıları ise Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Murat Mercan ile, CHP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Özyürek idiler. Aynı gün İstanbul'a gelmiş ve henüz yol yorgunluğunu üzerimden atamamış olmama rağmen, bu ilginç toplantıya dinleyici olarak ben de katıldım. Bilindiği gibi, Türk-Amerikan ilişkilerinde son zamanlarda, belirli bir "duygusal gerginlik" yaşanıyor. Ayrıca ortada bir "güven bunalımının olduğu" da bir gerçek. Bu arada iki ülke medyasında şu sıralar ilişkilerle ilgili olarak haber ve yorumlara daha sık rastlanmağa başladı. Gerçi bunlar genelde çok abartılı ve hatta maksadı aşan yorum ve haberler olsa da, iki ülke kamuoylarında yaşanan rahatsızlık ve endişeleri çok güzel yansıtıyorlar. Dolayısı ile bu toplantı benim açımdan da çok ilginç olacaktı. Zira Türk kamuoyundaki ilişkilerle ilgili tepki ve toplumsal hassasiyetleri, birinci elden gözlemek fırsatı vardı. Clinton'ı beğen Bush'u sevme Dernek başkanı Şule Kılıçarslan, toplantının açış ve konuşmacıları takdim öncesinde, gelen telgrafları okudu. Başbakan'dan, bazı politikacılardan ve belediye başkanlarından gelen mazeret bildirme mesajlarıyla toplantıya başlanıyor olması, uzun zamandır aşina olmadığım enteresan ve çok eğlenceli bir değişiklik oldu, benim için.. Zira, Türk insanının ve siyasetçisinin kafa yapısını çok iyi örnekleyen bir durumdu bu. Ayrıca, en ciddi konulara bile öncelikle -ve çoğu kere sadece- "çok duygusal" yaklaştığımızın en açık göstergesiydi. "Tribünlere oynamak arzumuzun" ve "reklama düşkünlüğümüzün", bizler için ne kadar önemli ve dominant unsurlar olduğunun ipuçlarını da veriyordu. Konulara nasıl yaklaştığımızla ilgili bir başka ilginç ayrıntı ise, yine Şule hanımın toplantı öncesinde Türk-Amerikan ilişkilerinin durumunu anlatırken yaptığı şu değerlendirmeydi: "Biz Başkan Clinton'ı çok sevdik. Ama Başkan Bush'un uygulamalarını ve politikalarını hiç beğenmiyoruz!" Duygusallığımızın, uluslararası ilişkilere bile "sevmek-beğenmemek" gözlüğünden baktığımızın en açık ve yalın ifadesiydi bu anlatım... Zaten milletvekili konuşmacılar da, soru-cevap faslında görüş açıklayan ve sorular yönelten dinleyiciler de, ayranı kabarık anlatımlara öncelik veriyorlardı. Sıkıntı var kriz yok Daha da ilginci, herkes Türk-Amerikan ilişkilerinin ne kadar sıkıntılı olduğunu vurgulamakta birbirleriyle yarış halindeydi. Ama hiç kimse, iki ülke ilişkilerinde hangi krizin ve problemin olduğuyla ilgili tek somut bir konuyu dile getirmiyordu. CHP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Özyürek konuşmasınınn başında, "Türk-Amerikan ilişkilerinin çok önemli olduğunu, şu sıralar ilişkilerde bir kriz yaşanmadığını, ama ortada önemli sıkıntılar bulunduğunu" vurguladı. Daha sonra Bush yönetiminin, 1 Mart tezkeresine TBMM'de red oyu veren CHP'ye karşı bir yıpratma savaşı açtığını uzun uzun anlattı! Sözlerini bağlarken de şunları söyledi: "ABD önemli bir ortak! Ama stratejik ortaklık yok. İlişkiler karşılıklı saygıya dayanmalı. Türkiye'nin çıkarları doğrultusunda ilişkiler sürmeli!" Gelecek Çarşamba Washington'da, Musevi lobisine ve NEOCON denilen aşırı muhafazakarlara yakınlığı ile bilinen AEI isimli düşünce kuruluşunda, Türk-Amerikan ilişkileri ile ilgili panele de katılacak olan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Murat Mercan ise şu değerlendirmeyi yaptı: "Türkiye'nin Batı ve ABD ile stratejik işbirliğinin dışında başka bir alternatifi yoktur. Bütün analizlerimizde bu realiteyi asla gözardı etmemeliyiz. Buradan hareketle Türkiye'nin dış politikalarında açılımcı bir anlayış gereklidir. AK Parti'nin yaptığı da budur. Türkiye ne kadar dışa açılırsa o kadar daha güvenli olur. Tersine içine kapanır ve vehimlerle duygulara sığınırsa, o derece tehditlere açık bir ülke konumunda kalır. Uluslararası ilişkilerde hiçbir zaman ne çok uzun süreli dostluklar vardır; ne de düşmanlıklar kalıcıdır! Clinton'ı beğen, Bush'u sevme gibi bir duygusal yaklaşım, siyasetçiler için doğru değildir. Böyle bir hakka sahip değiliz!" İki ülke yetkililerinin, Türk-Amerikan stratejik ilişkilerinde verimli işbirliğinin yaşandığını resmen sıkça tekrarlamayı sürdürdüğü bir zamanda, İstanbul'daki millet ve vekilli iletişim platformunda yapılan konuşmalar işte böyle. Şimdi "İlişkilerde duygusal gerginlikler mi yaşanıyor yoksa Türk-Amerikan ilişkileri krize mi gidiyora" artık siz karar verin..