Dışişleri Bakanı Abdullah Gül Washington'ı ziyaret etti. Dün sona eren bu 3 günlük ziyaret, Türk-Amerikan ilişkilerinde bir dönüm noktasıdır. Stratejik ilişkilerin kapsamını ve çerçevesini belirleyen; ilişkileri ikili, bölgesel ve küresel alanda çok daha ileri düzeye taşımayı hedefleyen yepyeni bir dönemin başlangıcıdır. Gül önceki gün ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ile görüştü. Türk ve Amerikan dışişleri yetkililerinin "tam kadro" katıldıkları görüşmeler, öğle yemeğinde de devam etti. İki bakan görüşmelerin arasında, ortak bir basın toplantısı düzenlediler. Burada, Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir dönemi başlatan, "Stratejik Vizyon Belgesi"ni açıkladılar. Böylece ilk kez, Türk-Amerikan stratejik işbirliğini daha da ileriye götürmek amacıyla, bir "Ortak Vizyon" ve "Yapılandırılmış Diyalog" başlıklarıyla 2 sayfalık, tarihi bir doküman ortaya konuldu. Stratejik Vizyon Belgesi, bir eylem planı değil. Ayrıca mevcut anlaşmaları kaldıran veya değiştiren bir konumu da ok. Zaten anlaşmalar gibi, bağlayıcı özelliği de bulunmuyor. İlişkilerin hangi konuları kapsadığını, iki ülkenin ortak menfaatlerinin neler olduğunu ve ilişkilerin hangi mekanizmalarla işbirliğini artırarak yürütüleceğini öngören bir referans. İmzalanmış bir anlaşma olmamakla beraber, tarafların işbirliği niyetini, hedeflerini ve diyalog mekanizmalarını ortaya koyan bir yol haritası, iyi niyet belgesi. Böylece iki ülke arasında stratejik temelde, geniş bir gündem belirlenmekte. İki ülkenin ortak menfaatlerinin oluşturduğu bu gündemdeki konularla ilgili olarak çeşitli düzeylerde, sürekli ve yoğun bir diyalog ortamının geliştirilmesi hedeflenmekte. Uzun geçmişi olan dostluk ve müttefiklik AK Parti'nin iktidar olduğu son 3.5 yılın Türk dış politikasına getirdiği en önemli yenilik, "aktiflik" ve "Türkiye'ye bölgesel-küresel anlamda dinamik roller" yüklenme misyonudur. Bu gelişme Türkiye'yi hem bölgesel hem de küresel anlamda daha sözü dinlenir hale getirmiştir. Ayrıca onlarca yıldır Türkiye'nin ayağına vurulmuş dış prangaların, hızla çözüm yoluna girmesini sağlamıştır. Komşularıyla ilişkileri düzelmiştir. Bugün Türkiye, hem bölge hem de dünya barışı için bir güven kaynağıdır. Tarihi tecrübelerinden yararlanılmak istenen bir ülkedir. Aranan ve dost olunmak istenen "güvenilir stratejik bir müttefik" konumundadır. Türkiye'nin soğuk savaş dönemindeki stratejik ağırlığı, bu dönemin sona ermesinden sonra çok daha artmıştır. Doğu Akdeniz, Karadeniz ve Hazar havzalarındaki yeniden yapılanmaların getirdiği gelişmelere paralel olarak, Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni boyutlar devreye girmiştir. 1991 yılında, "Geliştirilmiş Ortaklık" kavramı ortaya konularak, ilişkilerin "çeşitlendirilmesi" hedeflenmişti. Yine 1997 yılında Türkiye ve ABD, aralarındaki işbirliğini, "Beş Bölümlü Gündem" başlığı ile yeniden düzenlemişlerdir. Bu düzenlemeyle ilişkiler "savunma ve güvenlik, ekonomi ve ticaret, bölgesel işbirliği, Kıbrıs ve enerji" başlıkları ile çerçevelenmişti. İkili ilişkiler 1999 yılından itibaren de "Stratejik Ortaklık" olarak nitelendirilmeye başlanmıştı. Türk-Amerikan ilişkilerindeki bu sağlam ve güçlü müttefikliğin 1999 yılında stratejik ortaklığa dönüşmesi, işbirliğine yeni bir anlayış getirdi. Bölgesel ve küresel ihtiyaçlar ve örtüşen ortak menfaatler temelinde stratejık işbirliği daha da gelişmeye başladı. Önceki gün açıklanan "Stratejk Vizyon Belgesi" ile de, tarihi bir ivme ve hız kazandı. Hani stratejik ortaklık bitmişti Biz yıllardır, ilişkilerdeki bu stratejik boyutun önemini ve işbirliğinin nasıl gelişerek sürdüğünü, yazılarımızda açıkça vurguluyoruz. Ama maalesef, Türk-Amerikan ilişkilerindeki stratejik işbirliğini hazmedemeyenler, Türkiye'nin uluslararası arenada potansiyelini ortaya koymasından rahatsızlık duyanlar, canlı ve verimli işbirliğini kesintiye uğratmak isteyenler, Türkiye'nin dış politikalarına başka ülke ipotekleri koyma heveslileri, zaman zaman "Stratejik ortaklık artık bitti!" propagandaları yaptılar/yapıyorlar. Ak Parti iktidarının dış politikaya getirdiği dinamizmi ve Türk-Amerikan Stratejik Ortaklığı'nı daha da ileriye taşıma gayretlerini bir türlü hazmedemeyenler var. Halbuki stratejik ortaklık, örtüşen menfaatler, ortak çıkarlar demek. Türkiyemiz'in kazanmasına sevinememek, ne acı bir durum. Stratejik ortak olmak, elbette her konuda aynı düşünmek demek değil!. Farklılıklar daima olacak. Önemli olan, örtüşen menfaatler ve ortak çıkarlar doğrultusunda; müttefiklerin birbirlerini daha iyi anlayacağı-dinleyeceği sağlıklı bir işbirliği ortamı oluşturmaktır! Önceki gün açıklanan "Stratejik Vizyon Belgesi", Türk-Amerikan ilişkilerine işte bu verimli ortamı getiriyor. Dosta-düşmana, Türk-Amerikan ilişkilerinin ne kadar önemli ve stratejik olduğunun en kesin göstergesini ortaya koyuyor. Bu yüzden ilişkilerde tarihi bir başlangıçtır. Hayırlı olmasını diliyor; Türkiyemiz'in bölgede ve dünyada giderek önemli bir güç haline gelmesinden büyük memnuniyet duyuyoruz.