ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın bir yılda 2 defa Ankara'yı ziyaret etmiş olması bile, krizcileri tatmin etmedi. Stratejik ortaklığın bittiğini, ABD'nin AK Parti'yi gözden çıkardığını yazıp çizenler, hâlâ kriz edebiyatını sürdürüyorlar. Bayan Rice'ın son ziyareti aslında, Türk-Amerikan ilişkilerinin çoğu kimse tarafından ne kadar yüzeysel ve muhtevasız değerlendirildiğinin açık göstergesi. Doğrudur; ülkede herşey magazinleşiyor! Dolayısı ile, dış ilişkilerin de bundan nasibini alması bu açıdan normal. Hadi televizyonlarda salladıkları ahkam uçup gidiyor. Ama bir ay, hatta bir hafta içinde gazete köşelerinde ve raporlarında, Türk-Amerikan ilişkileri konusunda farklı değerlendirmelerde bulunan dış politika uzmanları bile var.. Kavram kargaşası laf ebeliği Türk-Amerikan ilişkilerine doğru bakabilmek için en önce, kavramlar konusunda artık kavram kargaşasını terketmek lazım. Doğru bilgilere ulaşabilmek gerekli. Anlamsız, ya da içleri boşaltılmış ve başka manalar yüklenmiş laf cambazlıkları ile, stratejik ilişkileri doğru değerlendirmek mümkün mü? Türkiye ta 1950'li yıllarda NATO'ya üye olduğundan beri, Türk-Amerikan ilişkileri, "stratejik bir tabana" oturtularak gelişti. Güvenli müttefiklik çizgisinde seyreden ilişkiler, soğuk savaş döneminde neredeyse tek tabana oturdu. Yani hemen hemen sadece "güvenlik" temelinde, ama strateji değişiklikleri olmaksızın devam eden ilişkiler sözkonusuydu. Hatta ne Johnson mektubu, ne de ABD'nin silah ambargoları bile, bu neredeyse tek temelli ilişkilerin istikametini değiştirmedi. Geçici gerginlikler yaşansa da, illişkilerdeki stratejik birliktelik bozulmadı. Bunun böyle olması da, gayet normaldi. Zira stratejik ilişki, ya da ortaklık, en basit anlamı ile, örtüşen menfaatler demek. Bu ortak çıkarlar temelinde, işbirliğini sürekli kılmak demek! Bugün ABD'nin sadece Türkiye ile değil, İsrail'den Hindistan'a, İngiltere'den Yunanistan'a, Polonya'dan Pakistan'a birçok ülke ile "stratejik ilişkileri" var! Türkiye ile ABD'nin stratejik ortaklığının bittiğini ısrarla ileri sürenler, niçin bu durumu görmezden geliyorlar? Farklılıklar iş birliğine mani değil İlişkilerin stratejik olması, tabii ki "her alanda birlikte düşünmeyi ve hareketi" gerektirmez. Stratejik ilişkilerin muhtevasını, örtüşen menfaatler ve işbirliği alanları belirler. Bunlar sadece güvenlik boyutlu, sadece terörle mücadele, nükleer işbirliği vb gibi tek ya da belli konuları kapsayabilir. ABD'nin İsrail ile ilişkilerinde olduğu gibi ayrıca, "hayati" anlamı ve geniş kapsamı bulunabilir. Stratejik ilişki gibi, "hayati-vital" tanımlamasına da ayrıca dikkat etmek gerekir. Çünkü, ABD'nin savunma konseptinde "hayati-vital" sözcüğünün-önceliğinin, daha derin anlamı vardır. Mesela İsrail'in güvenliği için, "vital-hayati" önem derecelendirilmesi yapılmıştır! Bunun anlamı, "ABD gerektiğinde, İsrail'i savunmak için, savaşa girer" demektir. Körfez petrolünün aksamadan güvenli biçimde dünya piyasalarına çıkması da ABD için "hayati" önceliklidir. Zaten ABD bunun için bugün Irak'tadır. Türkiye'nin ABD ile ilişkileri, bu bakımdan stratejiktir; ama "hayati" değildir. Türkiye ile stratejik ortaklığın böyle olmasına da, gerek yoktur. Çünkü Türkiye zaten ABD ile birlikte, NATO'nun içindedir. Dolayısı ile Tükiye ile ilişkilerin önemi vurgulanırken, bu kelimenin kullanımına gerek yoktur. Öte yandan, Türk-Amerikan stratejik ilişkilerini ABD'nin ne İsrail, ne de Hindistan ile olan stratejik ilişkileriyle kıyaslamak da anlamsızdır. Çünkü işbirliği alanlarımız ABD'nin, ne İsrail ile olanlar kadar detaylı, ne de Hindistan ile olanlar kadar daha az çeşitlidir. Bugün Türk-Amerikan stratejik ortaklığı, Kafkaslar'dan Ortadoğu'ya, Genişletlimiş Ortadoğu Projesi'nden Orta Asya'ya, Balkanlar'dan Avrupa Birlği'ne, ticaretten güvenliğe, terörle mücadeleden savunmaya ve NATO'ya yayılan geniş bir yelpazede birçok alanda kapsamlı bir işbirliğine dayanmaktadır. Bu işbirliğine tesir eden iç ve dış dinamikleri aktarmayı sonraki yazılarımızda sürdüreceğiz. Ama öncelikle, bayan Rice'ın son ziyaretini çok başarılı değerlendirdiğimizi söylemeliyiz. Ayrıca ilişkilerin kapsamını daha iyi anlatacak "stratejik vizyon belgesinin" kamuoyuna açıklanacak olmasını da, çok yerinde ve gerekli bir adım görüyoruz..