Türkiye nereye?..

A -
A +

Bugünlerde ABD'deki Türkiye ile ilgili çevrelerde, hep aynı soru ve endişe var. Amerikan medyasında yeralan az sayıdaki haber ve değerlendirmelerde de aynı olumsuz ve ürkütücü manzaraya rastlanıyor. "Türkiye nereye? Seçim ne zaman? Ekonomiyi iyileştirecek programları uygulayacak siyasi irade ne zaman ve nasıl teşekkül eder?" şeklinde özetlenecek soruların ortaya çıkardığı acı gerçek, Türkiye'nin çok ciddi bir 'güven bunalımının' içinde olduğuna işaret ediyor. Bu 'güvensizlik', onlarca krizden de beter bir durum! Zira ne yapsanız, ne kadar çabalasanız boş! Fayda vermiyor. Piyasaların ateşi yükseldikçe yükseliyor. Binbir zorlukla uygulanan program ve tedbirler, daha başından anlamını kaybediyor. Etkili olamıyor. Seçim ve Kemal Derviş Geçen hafta Washington'daki basın toplantısında Kemal Derviş'e bu durumu şöyle sordum: "Efendim, hem Türk kamuoyunda hem de ABD'de Türkiye ile ilgili her çevrede dile getirilen genel bir kaygı var. Ama bu sonbaharda ama ilkbaharda seçimden sözediliyor. Sizce seçim ihtimali nedir? Muhtemel bir seçim programı nasıl etkiler? Böyle bir durum ortaya çıkarsa sizin tavrınız ve siyasi kararınız ne olur?" Derviş kelimeleri çok dikkatle seçerek genel konuştu. Şu an en önemli meselenin piyasalardaki güven eksikliğinin giderilmesi olduğunu, yüksek faiz tehlikesinin bertaraf edilmesi zaruretini, ne seçimin ne de bir başka durumun programın uygulanmasını olumsuz etkilemesinin önlenmesi gerektiğini, söyledi. Kemal Derviş, açıkça seçim ihtimalinden bahsetmedi. Ama bu konudaki benzer tepkileri kendisinin de aldığı ve aynı endişeleri taşıdığı intibaını aldım. Kendi siyasi durumu ve kararı ile ilgili sorumu yinelediğimde de, "Şu anda IMF ile yaşanan pürüzleri aşmaya, İcra Kurulu toplantısının biran önce yapılmasını sağlamaya konsantre olduğunu" söylemekle yetindi. Derviş'in her zaman üzerinde ısrarla durduğu husus, piyasalarda, içeride ve dışarıda, 'güvensizliğin' giderilmesi oluyor. Bu konuyu her vesile ile dile getiriyor. Programın uygulanabilmesi ve başarısı için, hem siyasilerin hem de kamuoyunun desteğinin, 'olmazsa olmaz' bir gereklilik olduğunu belirtiyor. Yan çizen siyasi irade Ama çelişki ve problem de burada yatıyor. Zira en küçük detayına kadar neyin, nasıl yapılacağı yazılmış ve koalisyonu oluşturan 3 partinin genel başkanları tarafından imzalanmış bir program ile niyet mektubunun daha başlangıç uygulamalarında bile, siyasi iradenin yan çizmesi ile karşı karşıya kalınıyor. Bu olacak iş mi? Ama oluyor.. Hem de özrü kabahatinden büyük denilecek şekilde, krizin ve yanlışlıkların soumluları, kabahati IMF'ye ya da başka yerlere atarak işin içinden çıkıyorlar.. Tabii devekuşu gibi kafayı kuma gömerek ya da şark kurnazlığı ile kabadayılık yapanlar ve tribünlere oynadıklarını zannedenler her seferinde, IMF'nin 'Hani taahhütleriniz? Programdan ve Niyet Mektubu'ndan sapma varsa kredi yok!' hatırlatma duvarına tosluyorlar. Bu durumda olan Türkiye'ye oluyor. Yıllardır yabancılar Türkiye'deki yanlışlardan ve gelir dağılımındaki çıldırtan adaletsizlikten dolayı, "Türkiye'de sosyal patlama beklerler, bunun niye bir türlü gerçekleşmediğine" şaşarlardı. Son MGK toplantısında 'sosyal patlama' endişesinin dile getirilmesi, durumun artık ne kadar vahimleştiğini ortaya koyuyor. IMF'nin dün yapılan İcra Kurulu ile Dünya Bankası'nın Direktörler Kurulu toplantılarından sonra kredi dilimlerinin serbest bırakılması ile herşey düzelmeyecek. Zira aynı kafa, aynı tutumu sürdürecek. Güvensizlik ortamı giderilmeden, programı uygulayamayacağını artık herkese ayan beyan belli eden siyasi iradenin alternatifleri devreye girmeden, durum vahim ki ne vahim.. 'Türkiye nereye?' Endişelerini gidermenin yolu, güven ortamının biran önce tesisinden ve güçlü bir siyasi iradenin biran evvel ortaya çıkmasından geçiyor. Umarız sağduyu ile bunlar gerçekleşir. Bütün temennimiz ve dualarımız bu yönde!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.