Avrupa Birliği ile olan "suni kriz" Erdoğan Verheugen görüşmesinde aşıldı. Bu, zaten beklenen bir gelişmeydi. Böylece 6 Ekim'de açıklanacak komisyon raporunun olumlu olması yönünde bir engel kalmadığı da, bizzat Verheugen tarafından ifade edildi. Türkiye'ye müzakere tarihi verilmesi konusu, Washington'da da dikkatle takip ediliyor. AB maceramızda en önemli kilometre taşlarının, ABD'nin görünür-görünmez desteği ile aşıldığı dikkate alındığında, Washington'ın bu dikkatli tavrı daha iyi anlaşılır. Türkiye'nin AB macerası hep, "Ankara-Washington-Bürüksel" hattında süregelmiştir. Gümrük Birliği'ne giriş, Türkiye'ye adaylık statüsünün verilmesi, Kopenhag kriterlerine uyum süreci gibi önemli kavşaklarda Ankara hep, Washington'ın Brüksel üzerindeki "etkili desteğini" yanında bulmuştur. AB ile ABD düşman kutup değiller Durum böyle olmakla beraber, konuyla alakalı büyük spekülasyonlar ve değişik senaryolar da sürekli gündemde kalmıştır. Bu senaryolardan en meşhur olanı, "Türkiye'nin, AB ile ABD arasında tercihte zorlandığı" konusudur. Esasında böyle bir senaryonun ne kadar geçerli olabileceği de, büyük tartışma konusudur. Bir defa AB ile ABD, birbirlerine karşı düşman kutuplar değildir. Müttefiktirler. NATO üyelerinin 3'ü dışında hepsi AB üyesi ve tam üye olmak yolundadır. Ayrıca AB'nin ne geçmişte, ne de bugün, ABD'ye karşı düşmanca tavır koyacak bir konumu olmamıştır. Olamaz da.. Ama AB ile ABD arasında birçok konuda görüş ve politika ayrılıklarının olması ve farklılıklar bulunması da tabiidir. Ancak bunlar işbirliği esasına tesir etmeyen detay konulardır. Uzlaşılıp uzlaşılamaması, stratejik işbirliğini etkilemez. Bunun dışında bugün gerçi Bush yönetiminde etkisi olan bazı Musevi şahinler, Türkiye'nin AB'ye üye olmasına gerek bulunmadığını, İsrail-ABD-Türkiye stratejik ittifakının yeterliliğini söylüyorlar. Ancak bu görüş, ABD'nin Türkiye'nin AB'ye üyeliğini destekleme politikalarında bir değişikliğe yolaçmıyor. (AB) de ABD'ye muhtaç Öte yandan bugün, tek kutuplu bir dünyada yaşıyoruz. Bu tek kutup da ABD'dir. Globalleşmenin lokomotifi de, belirleyici unusuru da ABD'dir! Beğenelim, beğenmeyelim bu, stratejik bir gerçektir ve "de facto" bir durumdur! Buna ilaveten bugün Avrupa Birliği de, ABD'ye muhtaçtır! Ayrıca ABD'nin böyle tek süper güç konumunda olmasının en önemli sebeplerinden birisi de, ABD-AB-NATO ittifakının sağlamlığıdır. Alternatifsizliğidir. AB ülkelerinin önemli bölümünün kendilerini zaman zaman, AB'den daha çok ABD'ye yakın hissetmeleri ve ABD ile sıkı işbirliği içinde olmalarıdır. Zaten böyle olmasaydı, ABD tek başına Irak'ı işgal edemezdi. AB'nin güçlü ülkeleri Almanya ve Fransa, ABD'nin Birleşmiş Milletler kararı olmadan Irak'a girmesine karşı çıkmalarına rağmen, ABD'yi durdurabildiler mi? Bırakın durdurmayı, ABD'nin "eski Avrupa, yeni Avrupa" laflarından bile etkilendiler, paniklediler! Avrupa Birliği'nin ABD olmadan, "Birlik bile olamayacağını" bir defa daha anladılar. Türkiye'nin kendini dinletecek gücü var Bu gerçekler göz önüne alındığında, Türkiye'nin AB ile ABD rekabetinde arada kaldığı veya bunun ceremesini çektiği değerlendirmeleri, havada kalmaya mahkum duygusal iddialar olmaktan öteye geçmiyor. Tam tersine, ülkemizin AB macerasında, "Ankara-Washington-Brüksel Hattı"nın gerekliliğini ve daha ziyade faydalar getiren "önemini" ortaya koyuyor. Keşke Türkiye hayali ve duygusal senaryolar, ya da tali derecedeki konularla uğraşmak; bunlara takılı kalıp oyalanmak yerine, daha büyük düşünebilse.. Politikalarını, Ankara-Washington-Bürüksel Hattı'nın güç merkezini etkileyebilecek potansiyelini devreye sokarak oluşturabilse... ABD'nin nezdinde değeri artan ve sözü dinlenebilecek konumu olan bir Türkiye'nin, çivisi çıkmış dünyamızın barış ve huzuruna katkısı çok daha fazla olabilecektir. Üstelik böyle bir Türkiye, ABD'nin hem Irak'taki, hem de global terörle mücadelesindeki yanlışlarını çok daha aza indirebilecektir. Türkiye'nin AB'den müzakere tarihi almasını ve Ankara-Washington-Brüksel Hattı'nı bir de bu açıdan değerlendirmekte büyük yarar var. Dileriz Türkiye, Ankara-Washington-Brüksel Hattı'nda kendini daha fazla dinletebilecek potansiyelini, ortaya koymaya bir an önce başlayabilsin!