Necip Fazıl; Batının, topyekûn doğuya (İslam medeniyetine) bakışını anlatırken “Olayları akılla değerlendirmekten uzak, vakaları tahlile ve anlamaya yanaşmayan ve olaylardan kaçan, karanlıklar içinde gezen ve hayaller peşinde dolaşıp ruhuna çekilen ve dış dünya ile alakasını kaybetmekten başka bir sonuç göremeyecek kadar sığ kurabilen, enayi ve çaresiz insan kadrosu. Ruh kısmıyla harikalar, maddi kısmıyla vahşetler diyarı” cümlesine sığdırmıştı.
Tam da, Gazeteci Courtney Martin’in Amerika için söylediği ve AB’yi de içine alan “Amerika’yı mükemmelleştiren her şey için cenaze çanları çalıyor” dediği günlerde son bir asırdır himayeye muhtaç ve sömürülmeye müsait bu Doğu’dan ilk defa dik bir duruş ve hakkını savunma refleksi ile karşılaşan Batı şaşkınlık içinde.
Ayar vermeye alıştıkları Türkiye artık ayar tutmuyor. Asıl önemli olan Türk toplumunda yaşanan Türkiye’yi Batıya kuyruk yapmak isteyen yönetici elitlerle-toplum çatışmasının ortaya çıkardığı psikolojik buhranın son 15 Temmuz teşebbüsü ile püskürtülmesidir. Böylece tüm medya kanalları ve batılı yerli ortaklar tarafından topluma dayatılan “Bize benzeyin ve tabi olun” emri toplum tarafından reddedildi.
Batı’nın hırçınlığı ve bu direnişi yorumlamasının özeti eski ABD Büyükelçisi James Jeffrey’nin “Türkler bizi anlamıyor, özellikle Erdoğan bizi iyi idare etmiyor. Fakat biz en riyakâr ve suni kişiler tarafından bile olsa iyi idare edilmeye alışmışız. Bize duymak istediğimiz şeyleri söyleyip sonra kafalarına ne eserse onu yapıyorlar. Erdoğan da kafasına ne eserse onu yapıyor anca duymak istediğimiz şeyleri söylemiyor. Bu da Washington’daki insanları çok kızdırıyor” diye özetlenebilir.
Fakat alışkanlıkları terk etmek zordur özellikle başkalarını sömürmeyi hak zanneden sömürgeciler tarafından.
Ama duymak istemedikleri şeyleri duymaya alışacaklar!
Önceki gün Başbakan Sayın Binali Yıldırım konuşmasında “PKK’ya ve FETÖ’ye kucak açanlar Türkiye’ye ayar vermeye çalışamaz. Avrupa Birliği önce şu teröristlerin ağzından konuşmayı bıraksın, terör grupları ve onların siyasi uzantılarına destek olmaktan vazgeçsin, tercihini yapsın. Türkiye ile mi yürüyecekler yoksa Türkiye’nin düşmanları ile el ele kol kola mı hareket edecekler? AB önce buna karar versin” diyerek AB’nin kulak tıkadığı müteaddit bir çağrıyı tekrarladı.
Tam da bugünlerde medyada PYD elebaşı Müslim’in İngiliz Parlamentosunda, savaş sonrası Kürtlerin beklentilerinin neler olduğu ve geçiş süreci hakkında konuşacağı haberi yer aldı. Bu da Orta Doğu’yu alev topu yapan mikro savaşların bilinen eski bir cephesidir.
Asıl önemli olan şudur: Her medeniyetin bir lider ve çekirdek devleti vardır. Kendi medeniyetine ihanet edip Batı’nın kuyruğuna yapışan ve bugün bunun bedelini ödeyen tükenmiş, iliklerine kadar sömürülmüş toplumların umudu da Türkiye’dir.
Çoğu siyaset bilimcisi 1997’de “Bazıları, Türkiye’nin, Batılılaşma çabalarını tekrar gözden geçirmenin ve kültürel ve dinî geleneklerini canlandırmanın ve Osmanlı mirasının üzerine modern bir ekonomi ve demokratik bir siyasetin inşa edilebileceğini göstermenin zamanının geldiğini düşünebilir” diyen Huntington’ı hayal kurmakla suçladı. Ancak, dediği gibi Türkiye bunu başarabileceğini, "Müslüman dünyasının Japonya’sı" olabileceğini gösterme gücü ve fırsatına sahiptir.
Batının başına düşen YILDIRIM, Büyük Türkiye korkusudur ve korkunun ecele faydası yok...