Ben yukarı çıkamıyorum, sen yanıma gel!..

A -
A +

Bazı sosyal olaylar turnusol kâğıdı gibi kişi ve kurumlara saklı duygularını ifade imkânı veriyor.

 

“CHP neden siyaseti sokağa taşıyor?..” sorusunun basit cevabı; olaylara sokaktan müdahale yeteneği çok eskiye dayanıyor. Belki geride kalan süre içinde muhalefette kalmanın birikmiş öfkesi. Kabul edilebilir araçlar yerine operasyon aracı olarak sokağa sığınma.

 

Her defasında sermayesi ise “birikmiş mağduriyet!” 

 

12 Eylül sonrası Cumhurbaşkanlığı seçimi günlerinde sıranın aslında kendisinde olduğunu iddia eden ve bu inancını ısrarla dillendiren bir mahalle kasabımız vardı. Onun bu sıra dışı beklentisi kimseyi rahatsız etmedi, itibarına halel gelmedi, soruşturma konusu da olmadı. Ama bütün gayretine karşılık sahte mağduriyetine inanan taraftar bulamadı. Kimseye kızmadı kimseyi sokağa davet etmedi kimse de onu terk etmedi çünkü iyi kasaptı. Kasap olarak kaldı öyle de geçip gitti...

 

Eski İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun yolsuzluk soruşturması kapsamında tutuklanması da çoğu siyasi kurum ve aktörün saklı kalmış duygularını açık etti.

 

CHP Genel Başkanı Özgür Özel sınır ötesi ulu orta yaptığı konuşmalarda medya ve bazı kurumlara tehditler yağdırarak 'boykot' çağrısında bulundu.

 

Sınır ötesine “sahip çıkmıyorsunuz, ayıp değil mi?..” diye seslenmesini eleştirenlere Türkiye’yi şikâyet ettiği Batılı medya kuruluşlarını tek tek sayarak övündü. “Saraçhane'yi göreni siz de görün, görmeyeni yerin dibine gömün…” diyen Özgür Özel'in, yerli ve millî markalara yönelik boykot çağrısı havada kalırken “izlemeyin!” dediği Galatasaray-Fenerbahçe maçı da rekor sayıda izleyici buldu.

 

İçeride yeterli ikna tabanı oluşturamayan Özgür Özel, seslendiği Avrupa Birliği ülkelerinden ve diğer kuruluşlardan da yeterli destek (yeterli destek ne demekse!) gelmeyince Avrupa Birliği ülkelerine “Bu iktidarın seneye değişeceğini bilin...” diye güçlü bir tehditkâr mesaj verdi. 

 

Mağduriyetine inanan(!) mahalle kasabı da benzer bir tavır içinde etrafına “zamanı gelince bunu hatırlayacağım…” derdi.

 

Şaşırtıcı olan CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in tehditler yağdırarak 'boykot' çağrısında bulunması değil muhalefetin kendi siyaset alanını daraltan bu sokak operasyonlarının sebep olduğu hasarın kabul görmesidir.

 

Bu trajedinin bir de iktidar cephesi var. Özel’in CHP’yi aşağı çekmesi iktidarın sandıkta yukarı tırmanışını garanti etmez. AK Parti’nin, iktidar olma yeteneği muhalefetin yanlışları üzerine değil kendi doğruları üzerine oturmalıdır.

 

Ülke sorunları Saraçhane Meydanı’nda değil seçmen tabanı ile olan ilişkide saklı duruyor. Seçmenle güçlü ilişki kuranlar çözüm için ikna edici politikalar geliştirebilir. Rotadan çıkmış muhalefete onun diliyle karşılık vermek seviye kaybıdır.

 

Ben yukarı çıkamıyorum sen yanıma gel!..” gibi bir şey. Muhalefetin ne yaptığına değil kendi kurumlarının ne yapması gerektiğine bakmalı.

 

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşma da “Onlar hâlâ eski Türkiye'de yaşadıklarını sanıyorlar. Muhalefetin anlamadığı, daha doğrusu anlamak istemediği gerçeklik işte budur…” diyerek muhalefetin gündem okumadaki yeteneğinin arkada kaldığına işaret etmişti.

 

Bu önemli uyarı bütün siyasi aktörler tarafından dikkatle okunmalı. Muhalefetin geçmişteki perişanlığını tekrar ederek bugünkü yol haritasının yanlış olduğuna seçmeni ikna etmek de yeterli olmayabilir. Değişen dünyada seçmenin hayata bakışı da değişti.

 

Olayları okuma yeteneği de bir hastalık gibi bulaşıcıdır. Muhalefet hak ettiğinden fazla ilgi göstereni kendisine benzetir…

 

Türkiye, yolsuzluk ve terör soruşturmasını konuşurken sokak ve algı operasyonlarına başvuran bir muhalefet kendi tabanı kadar rakipleri için de şanssızlık…

 

 

 

Hikmet Köksal'ın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.