Sınıflarda çokuz, sahada yokuz!..

A -
A +

Önceki gün gazetemizde dikkat çekici bir haber başlığıydı: “Sınıflarda çokuz, başarıda yokuz...” Kastedilen, öğrenci açısından ulaştığımız sayısal büyüklüğün iş dünyası ve küresel rekabet açısından benzer seviyede bir karşılık bulamadığımız. Ancak değerlendirme ve çözüm için bilmemiz gereken; “Zayıf halka hangisi?..”

 

Türk Eğitim Derneğinin düşünce kuruluşu TEDMEM’in hazırladığı “2024 yılı Eğitim Değerlendirme Raporunda” öne çıkan şaşırtıcı sonuçlar var.

 

En önemlisi ve bizi hırpalayan Yükseköğretim mezunları arasındaki işsizliğin dramatik artışı... Üniversite mezunu işsiz sayısı son iki yılın en yüksek seviyesine tırmanarak 1 milyon 106 bin kişi olduğu belirtiliyor.

 

Büyük resme bakalım; 2023-2024 eğitim-öğretim dönemi itibarıyla Türkiye’de anaokulu, ilkokul, ortaokul ve lise eğitimi çerçevesinde 18.710.265 öğrenci, yükseköğretimde 7.081.289 öğrenci bulunmaktadır.

 

Ancak; öğrenci sayısındaki bu büyüklük sahada kendi alanını bulamayınca erimekte “Beceri düzeyinde” küresel ortalamaların gerisinde kalan içe dönük mutsuz bir genç kütleyi önümüze koymakta.

 

Mezun öğrencilerin hayata katılımına baktığımızda sonuçlar iyi değil. OECD ortalamalarında en düşük istihdam oranına sahip ülkemizde her dört üniversite mezunundan biri iş dünyasında yer almamakta.

 

Bu sonuçlar; öğrencilerin matematiksel düşünme yeteneklerini günlük hayatta kullanabilme yetkinliğini edinme, “eleştirel düşünme ve etkili iletişimde” yetersiz kalması ile izah edilmektedir. Bu iddia tartışılabilir. Bütün eğitim süresince kendine bir kamu alanında yer bulmayı hayal eden ama bu imkânı bulamayan ile bulan arasındaki tercih sebebi “Nitelik” ölçümüne değil farklı sebeplere dayanmaktadır.

 

Türkiye’deki bu mezun işsizler “asgari beceri seviyesine” değil “kamu ve özel sektörde istihdam kapasitesine” takılıp kalanlardır.

 

“Asgari beceri seviyesi” öğrencinin aldığı temel eğitimin sahada kullanma imkânını ifade eder. Bizde genel kabul mezuniyet sonrası istihdamı hep kamudaki açık kadrolar ile karşılama zarureti olduğundan beceri seviyesi “kontenjan kapısına” takılıp kalıyor.

 

İş ve eğitim dünyasında benzer sıkıntıları aşan çoğu ülke, istihdam için kamu alanını daraltıp özel teşebbüsü büyüterek genç mezunlara alan açmaktadır. Biz neden ısrarla aynı kapıyı zorluyoruz?

 

Neden iş dünyası ile Akademik kurumlar arasında öğrencilerin yeteneklerini sahaya aktaracağı, hareket edebileceği bir yeterli vasıf ve sayıda koridor açılmıyor? Akademik kadroların başarısı mezunlarının iş dünyasına katılma yeteneği ile ölçülür. Bunu mümkün kılacak olan “Akademi-iş dünyası iş birliğidir”

 

Yukardaki birikmiş işsiz mezunlar kitlesi nereye kadar taşınabilir? Nihayetinde fırtına öncesi bir sessizlik… Bu açıkta kalmanın faturası nihayetinde birçok üniversitede, mezunları ortada kalan bölümün kapanması ile sonuçlanıyor.

 

Mezun işsizler için bir “yol haritası” ancak bu sonuçlardan etkilenen “İş dünyası ve akademik kurumların” ortak aramaları ile inşa edilebilir.

 

Çalışma hayatında makinelerin yer alması bir taraftan firmalar için büyük fırsatlar sağlarken, öte yandan istihdam üzerinde daraltıcı baskı ve işsizlik endişesi oluşturmuştur.

 

Otomasyonlaşmanın en fazla etkilediği imalat sektöründe şirketler mevcut çalışanlarını işin niteliğine uygun olarak yeniden eğitmek ve eğitim kurumları da bu doğrultuda çalışan yetiştirmek için de üniversite-sanayi iş birliği bir zarurettir.

 

Ortada kalan işsizlere alan açma mücadelesine girenler başarılı olanların “yol haritalarını” izlemeli. Mevcut eğitim ve istihdam politikasını tamamen kamu sorumluluğuna yüklemek, yedikçe acıkan bir devi beslemeye benziyor…

 

Kendi hatalarıyla yüzleşmeyenler başkalarının hatalarıyla oynar durur…

 

 

 

Hikmet Köksal'ın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.