Açalım sınırları yürüsünler Avrupa’ya…

A -
A +
Türkiye’nin sınırlarının terörden temizlenmesi ve mültecilerin geri dönüşünü temin etme hedefi ile başlattığı Barış Pınarı Harekâtı ile ABD’nin Türkiye sınırında PYD-YPG-PKK’yı kullanarak ikinci bir İsrail devleti kurma hedefi imkânsız hâle geldi.
Bu başarıyı hazmedemeyenler sonucu ABD’nin Kürtleri satması olarak yorumladı. Medyası ağız birliği ile "Kürtler, DEAŞ'a karşı savaştaki fedakârlıklarının bir diyeti olacağı umuduna kapılmıştı. Ancak ABD, Kürtleri desteklemek yerine, Rojava'dan tümüyle çekildi ve onların özerklik hayallerini yerle bir etti" diyor.
İsrail merkezli Jerusalem Post'ta yayınlanan Seth J. Frantzman imzalı "6 yılın emeği 6 günde yok edildi" başlıklı analizde Türkiye'nin Barış Pınarı Harekâtı ile birlikte İsrail'in bölgede bir Kürt devleti kurulması hayalinin yıkıldığı ifade edildi.
Trump’ın ABD askerlerini çekmesinin ardından Türkiye Suriye’de askerî harekât başlattı” diyen Batı Medyası geçen hafta “Suriye’deki petrol sahalarını güven altına aldık” ifadesi ile Başkan Trump’ın harekâta karşı yeterli tepkiyi göstermediğini örtülü olarak ima ediyor. Muhtemelen ABD Temsilciler Meclisinin Trump hakkındaki azil soruşturması tasarısını onaylamasında bunun payı bulunuyor.
Uzmanlar “ABD’nin PYD’yi tamamen gözden çıkardığını ve Suriye’yi kısa süre içinde terk edeceğini iddia etmek zor” olduğu görüşünde. Peki, ABD’nin bundan sonraki Suriye politikası nasıl şekillenecek?
Donald Trump’ın "Suriye'deki petrol sahalarını güven altına aldık" şeklindeki açıklaması ABD’nin Suriye’deki varlık sebebini gösteriyor.
Önceki günkü haberinde, Suriye’de yerin üstü değil altıyla ilgileniyorlar diyen Selçuk Böke “Suriye’de Petrol sahalarının dörtte üçü Deyrizor civarında bulunuyor. Bölgedeki petrolün miktarı 2,5 milyar varil. Bunun maddi karşılığı ise yaklaşık 150 milyar dolar. Deyrizor'da yıllık 380 milyon dolar değerinde petrol çıkarılıyor. İşin vahimi bu para terör örgütünün cebine iniyor. Çünkü petrolün yüzde 95'ini YPG/PKK kontrol ediyor. Örgüt, çıkarılan petrolün büyük bir bölümünü Esad rejimi ve Irak'a satıyor. Suriye petrolü Kuzey Irak üzerinden dünyaya pazarlanıyor. ABD de YPG'ye hem hamilik yapıyor hem de silah satıyor" diyor.
Suriye İnsan Hakları Ağı (SNHR), hazırladığı raporda, iç savaş nedeniyle mülteci konumuna düşen kayıtlı Suriyelilerin sayısının 5 milyon 835 bine ulaştığı belirtiliyor. 
2011’den bu yana ölenlerin sayısı yarım milyonu aşarken yaşananları sadece seyreden AB, ülkeyi harabeye çeviren, Arap, Türkmen, Süryani, Ermeni gibi etnik grupları tehdit ve şiddet yoluyla göçe zorlayan, halkın malını mülkünü yağmalayan Terör örgütü PKK/YPG/PYD’nin varlığını meşru Türkiye’nin müdahalesinin gayrimeşru olduğunu söylüyor.
Hafta başında Suriye’deki son gelişmeleri değerlendirirken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Anladık ki, ABD ve Rusya’nın asıl derdi petrol yoksa Suriye’yi düşündükleri yok” olarak yeniledi.
CIA eski Başkanı Graham Fuller “İslamsız Dünya” isimli kitabında açıkça “İslam Dünyasının sömürge hâline gelmesi için Sünni (Ehl-i sünnet) itikadının yıkılması şarttır. Bu ise Türkiye’nin yıkılması ile mümkündür” tavsiyesinde bulunuyor.
Batı'nın 21. Yüzyıl stratejisi, Türkiye’ye baskı uygulamayı ve Kürdistan hayaliyle ülkemizi bölmeyi amaç edinen PKK terör örgütüne her türlü desteği vererek, ülkemizin parçalanmasına yardımcı olup bu yolla toprak talebini gerçekleştirmektir.
Hevesleri kursaklarında kalsa da geri dönüşlerini kısa vadede beklemek uygun değil. Sayın Hulûsi Akar’ın belirttiği gibi; “her an her şey olabilir…”
Batı’yı ikna etmenin farklı yolları var. Herhâlde en kestirme ve ucuz maliyetlisi Başkan Erdoğan’ın ifade ettiği gibi  “3 milyon 650 bin Suriyelinin ilk etapta 1 ila 2 milyonluk kısmının geri dönüşü için gereken projelere destek verilmezse sınırları açmak. Açarız sınırları yürüsünler Avrupa’ya."
Doğrusu çok iyi olur...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.