Aidiyetin yoksa başkalarının hikâyesini yazarsın

A -
A +
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın geçtiğimiz ay sonu sosyal medya üzerinden yaptığı “Bize yüz elli yıldır modernleşme adı altında başkalarının hikâyeleri anlatıldı. Artık kendi hikâyemizi yazma zamanıdır” paylaşımı üzerine yapılan tartışmalar yeni başlamış değil.
Modernizmin dünyamıza sarkmasıyla yazılan hikâyelerin dayatıldığı toplum için Samuel Huntington “Bir ayağı modern Avrupa'da diğer ayağı Asya'da kalmış Bölünük ve Kararsız ülkenin şizofren toplumu” diye tanımlıyor.
İbrahim Kalın Modernizm dayatmasının bizim için diplomaside, bilimde, güvenlikte Batı tarafından sınırları çizilmiş bir konumlandırma olduğunu söylerken bir asırlık direnişi de ifade etmiş oluyor.
Türkiye her alanda kendi hikâyesini yazmalı ve başlangıç çizgisi de “Eğitim sistemi” olmalıdır. Bundan sonra yazılacak hikâyeler ancak bunun üzerine inşa edilebilir.
Yazar Mustafa Kutlu “Bize önce iktidar lazım denildi, lakin şimdi anlaşıldı ki önce  -Fikir- lazımmış” derken önemli bir tespit yaptı. Fikrî önceliği arkaya atanlar başkalarının yazdığı ısmarlama hikâyelerle büyür...
Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın yaptığı şu tespit ısmarlama hikâyelerin bizi nereye getirdiğini güçlü bir şekilde ortaya koyuyor: “Bu kuşağın üç söylemi var” diyor Nevzat Tarhan: “İlki, ‘Dinî, millî, ideolojik aidiyetlere ne gerek var’ diyorlar. İkinci söylem ‘Aile bağları bana ayak bağıdır, neden evleneyim?’ diyor. Üçüncüsü de ‘Niye bir ev alıp 10 sene 20 sene ev borcu ödeyeyim? Hayatımı yaşamak ve özgür olmak istiyorum...”
Bu ısmarlama eğitim hikâyesinin miadını doldurduğunu belirten Tarhan “…Yeni bir eğitim sistemi yazmamız gerekiyor. Eğitimde reform gerekiyor. Toplumumuz kendi eğitim sistemini oluşturmalı. Kendi kültürümüze uygun eğitim sistemi oluşturmamız gerekiyor. Yerel olmadan evrensel olamayız. Eğitim sistemindeki slogan bu olmalı. Yerel değerlerimizi küresel değerlerle sentez ederek bir eğitim sistemi oluşturulması lazım. Biz şu anda ithal eğitim sistemini uyguluyoruz. İthal eğitim sistemi, Türkiye’nin genetik kodlarına uymadı" diyor.
Bu bize ne anlatıyor; kendi medeniyet iddialarını ve ideallerini öğretmeyen bir eğitim sisteminden geçen 15-25 yaş arası kuşağın, bu toplumun değerleriyle, idealleriyle herhangi bir alakası yok. Hâlihazır hikâyemiz, sekülerleşme, Batılı hayat tarzı, konforizm üzerine oturuyor. Sonuçlar ise iyi değil.
Geldiğimiz yeri hatırlamakta zaruret var: Dünyayla entegre olmak demek yalnız kalma korkusuyla kendi değerlerine sırt çevirmeyi gerektirmez. Doğu ile Batı arasında köprü durumunda olan Türkiye bu köprüyü içi boşaltılsın diye kurmadı.
Eğitim, kültür ve sanat sistemini kendi kültürü üzerine kuramayan bir toplumu Batılıların sömürgeleştirmek için gelip işgal etmesine falan gerek yok!.. Senin kendine ait bir hikâyen yoksa onların hikâyesine tabi olursun ki bu da içeriden zihnen işgal edildin demektir.
Evet, “modernleşmenin bizim için yazdığı hikâyeler sona ermeli ve biz kendi hikâyemizi yazmalıyız” kendi siyasetimiz, hukukumuz, sanat ve hayat tarzımız üzerine. Ama bunu anlatmak ne kadar zor… Hâlâ kendi içinde aile kurumu iflas etmiş, yok olup bitmiş Batı’dan aile içi şiddeti önlemek için yazdıkları ve dayattıkları metinlerden ibaret bir “İstanbul Sözleşmesi"ni uyguluyor, yerine kendi hikâyemizi yazıp koyamıyoruz.
Varlığını koruyabilmenin yolu, yalnızlıktan değil ama teslimiyetçilikten de geçmez. Öz benliği koruyarak evrensel kriterlere hâkim (mahkûm olan değil) bir iş birliğinden geçer...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.