AK Parti'de seçim öncesi

A -
A +
AK Parti'nin kuruluş felsefesi kısaca, cumhuriyet burjuvazisine çalışan kurulu düzeni halkın lehine çevirmekti. Bu diriliş hikâyesinin birinci bölümü ANAP'ın hikâyesine benziyor.

1983'te Türkiye'nin 'gaza, tuza, beze muhtaç olduğu' bir dönemde Turgut Özal'ın fikir, teşebbüs, din ve vicdan hürriyeti şeklinde özetlediği felsefesiyle dört siyasi eğilimi kucaklayarak Anavatan Partisi'ni kurmuştu. Anavatan Partisi, siyasi bir cesaret ve değişim umuduydu.

Özal, büyük bir siyasi cesaret örneği sergilemiş, askerî vesayet döneminin, yokluk ve yoksullukların ardından hukuk düzeninin partilerin gelişmesine müsait olmadığı bir ortamda sivil tabanlı Anavatan Partisini kurmuştu.

1983'deki seçimlerde Halk darbeye tepkisini sandıkta gösterdi ve Anavatan'ı tek başına iktidara taşıdı. Otoyol, köprü, demir yolu, toplu konut, uydu ve baraj hamleleri ardı ardına sıralandı. Türkiye dünyaya açıldı, AB'ye katılmak için müracaat yaptı, ülke tam anlamıyla bir 'kabuk değiştirme' dönemi yaşıyordu.1991 yılına kadar sekiz yıl süren ANAP iktidarı, esnaftan turizmciye, sanayiciden devlet memuruna kadar herkes için yeni bir dönem oldu.
Bundan sonrası hikâyenin ikinci ve trajik kısmıdır.

Bu durum terse döndü parti oy kaybetme sürecine girdi. Özal'ın desteği ile Anavatan'ın başına geçen Yıldırım Akbulut hükümetine karşı parti içinde bir muhalefet oluştu. Parti içinden muhalefetin, dışardan da kartel medyasının desteğini alan Mesut Yılmaz, 6 Haziran 1991'deki kongrede 3. genel başkan seçildi. 

Yılmaz, Anavatan için Özal'dan sonra tam bir çöküş demekti, çünkü ANAP'ın varlık sebebi, kurulu düzeni halkın lehine çevirmekti. Oysa Mesut Yılmaz'ın kafasındaki Türkiye ile Özal'ın Türkiye'si aynı şey değildi.

Özal'ın fikirleri de temsilcileriyle birlikte kapının önüne konuldu.

Turgut Özal'ın öldüğü gün, gözyaşları dökenler, Mesut Yılmaz'ın ANAP'ına yüz de vermedi oy da vermedi. Erkan Mumcu ile partinin Nisan 2007'deki Cumhurbaşkanlığı seçiminde Meclis'e girmeyip vesayet aktörleri ile iş birliği yapması hem Mumcu'nun hem de Anavatan'ın sonu oldu.
AK Partiyi aynı kuyuya itmek isteyenler o gün ANAP'ın kuyusunu kazan, vesayet aktörleri ile iş birliği yapan, yıllarca militarizm, demokratikleşme, Kürt Sorunu, Alevi Sorunu gibi çeşitli konulardan şikâyet eden Gazeteci-Yazar-Akademisyen-Siyasetçi-İş adamı-cemaat ve Sivil Toplum temsilcileridir.

Bu güruhun 17 Aralık operasyonundaki planları daha sert ve şöyleydi: 
Ardışık yapılacak operasyonlarla, siyasal ve ekonomik kargaşa hâli oluşturulacak, önce Başbakan'a yakın tüm kişi, şirket ve kurumlar yargı ve polis gücüyle tutuklanacak, ardından Başbakan alaşağı edilecekti. Böylece devlet sistemini kontrol eden ana güce dönüşeceklerdi. Sonrasında seçimlerle iktidara hangi parti gelecekse gelsin, onların vesayeti altında olacaktı. 
İlk hamlede iktidara içerden fitne sokarak darbe vurmayı beceremediler ama bazı seçmen üzerindeki kafa karışıklığı 7 Haziran seçim sonuçlarını hazırladı.

Ancak, bunların hücumları karşısında AKP entellektüellerinin, olayları halka inip anlatmada yeterli beceriyi sergilediği söylenemez.

Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan'ın Başbakanlığı döneminde 7 Mart tarihinde katıldığı bir televizyon programında "AK Parti milletvekilleri arasında konuşmayanlar var, bunu fark ediyorum. Çıkacaklar halka olanı biteni anlatacaklar. Biz Allah'ı incitmeyelim. Herkes yüreğini ortaya koymalı, hiçbir şeyden korkmamalı." ifadesindeki suskunlar güruhu bazı milletvekilleri ile sınırlı kalmadı. Bazı teşkilatlar da bu derin sükûttan payını aldı.

Milletvekili aday belirlemelerinde ve yapılması muhtemel teşkilat değişikliklerinde geriye dönülüp kişi ve teşkilat sicillerine bakılması beklenir.

1 Kasım seçimleri Türkiye için önemli bir gedik. Türkiye'nin geleceği için siyaset yapanların korkusu olmaz, kendi menfaatleri için kavga edenlerde de yürek olmaz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.