Bir de kendisinin; dara düşmüş insanlara, yardımcı olmaya çalışan “Yaşam Koçu” olduğunu söylüyor. 4 yaşındaki bir çocuğun uğradığı taciz üzerinden ideolojik saplantılarını zehir gibi akıtmaktan çekinmeyen bu kadına “Yaşam Karartan” demek daha doğru olur.
Sosyal medyada toplumu dehşete düşüren “Yılanın başı küçükken ezilmelidir. O çocuğun ailesi AK Parti’nin yemlediklerinden ise ve bir gün ortalıkta gezinip bilinçsizce AK Parti’yi destekleyenlerden biri olacaksa bunu yaşamış olması daha iyidir. Değmez bu insanların çocukları için bile olsa…” şeklindeki rezil paylaşım ancak hastalıklı bir ruh hâlinden çıkar.
CHP Ankara milletvekili Gamze Taçıer’in de “Bence bu kişinin yargılanması lazım. Bu yazdıkları aynı zamanda halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmektedir.” dediği rezil sosyal medya paylaşımının ortalıkta dolaşması da, sahibinin “yaşam koçu” olarak ortalıkta dolanması da ahlaki ve hukuki sonuçlarından başka sahte doktor, sahte öğretmen, sahte komiser gibi temsil ehliyeti olmayan veya ehliyetini kaybetmiş insanların icrayı meslekte bulunması gibi tehlikelidir.
Türkiye Hukuk Platformundan yapılan açıklamada bu sosyal medya paylaşımının suç unsuru niteliğinde olduğu aktarılarak;
"Siyasetin hiçbir zaman konusu olamayacak kadar korunması gereken çocukların basit bir zihnin ürünü bir açıklamaya konu olması oldukça kötü bir durumdur. Bu açıklama aynı zamanda bir suç niteliğindedir. Türk Ceza Kanunu 103. maddesi çocukların cinsel istismarını önlemek amaçlı tedbirlerini almış ancak bu kişi bununla da yetinmeyip tecavüzün dahi belli şartlar olursa makul olabileceğini söyleyecek kadar ciddi bir suça teşvik açıklaması yapmaktadır. Bu açıklama Çolpan Işın Taner'in aynı zamanda suçu işleyenlerin yanında azmettirici konumuna yer almasına neden olacak kadar şiddetli bir söylemdir. Ayrıca bu kişi yazmış olduğu irade açıklaması ile nefret suçu işlemiş ve ayrımcılık yasağına aykırı beyanlarda bulunmuştur." deniyor.
TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanı Canan Kalsın da “Bu insanın gözünü karartarak bunu söyleyebilmesi normal bir ruh hâlinin işareti değildir. Bu kişinin cezai ehliyeti var mı yok mu önce ona bakmak, akıl sağlığını kontrol ettirmek lazım” diyor. Sonuçta hakkındaki yasal takibat bir yana mesleğin icrası bakımından da tedbir almak gereği ortaya çıkıyor.
Karantina (Osmanlı Devleti karantina usulünü uygulamaya başladığında bu kelimenin yerine daha çok “usûl-i tehaffuz”, tabiri kullanılmıştır.) bulaşıcı bir hastalığa maruz kalmış veya hastalığa yakalanmış olma potansiyeli olan insan veya hayvanların bu hastalığı yaymalarının önüne geçmek için hareketlerinin kısıtlanması, hastalığın görüldüğü bölgeden dışarı çıkmalarının engellenmesidir.
Ne var ki bugüne kadar yapılan karantina uygulamalarında sadece bedensel hastalıklardan bulaşıcı olarak bilinenlerin yayılmasını engellemek için yapılan bir uygulama olarak biliniyor. Oysa toplum için bugünkü tehdit ve tahribat düşünce bozukluklarından kaynaklanıyor.
Gazete sayfalarındaki anlamsız cinayetlere, anne baba ve eşe yönelik şiddete, evlat tacizlerinden düşünülmesi dahi mümkün olmayan artışlara açın bakın. Bütün bunlardan bu hastalıklı bilinçler sorumludur. Daha da tehlikelisi toplumda bu tür olayların giderek daha az rahatsız edici, daha az tiksinti verici ve nefret uyandırıcı olarak görülmeye başlamasıdır.
Bu taşlaşmış vicdanların “bu tür olayların meşrulaştırılmasında giderek daha az rahatsız edici, daha az tiksinti verici ve nefret uyandırıcı olarak görülmeye başlaması için” yaptıkları medyatik saldırılar karşılıksız kalmamalı.
İnsan eylemlerini denetleyen “akıl ve vicdanın” çöpe gitmesine kimse müsaade edemez…