Neden çok partili hayatımız boyunca koruma altındaki siyasi muhalefet iktidarlara karşı “tehlikede gördükleri demokrasiyi kurtarma" gayretinde oldular? Neden İktidarın sosyal, ekonomik ve dış politika icraatlarını demokrasi için tehdit olarak görüyorlar? Neden halkı ikna yerine vesayet merkezlerine sığınıyorlar?
Nasıl oluyor da kendileri dışındaki kesimi demokrasi için tehdit ilan ediyorlar? Bu görüşün kaynağı “kendilerini, ülkenin, devletin, siyasetin ve kurumların sahibi” olarak görmeleridir.
İnsan bilgi kaynağını vesayetçiler ile sınırladığında hareket etme yeteneğini kaybeder. Çünkü geniş açıdan bakıldığında durum hiç de onların anlattığı gibi görünmüyor. Geçenlerde Amerikalı siyaset bilimci Fukuyama “American Purpose” dergisinde yayımlanan “Orta Doğu'da homurdanmak” başlıklı makalesinde “Türkiye, kendini büyük bir bölgesel güç aktörü seviyesine yükseltti” tanımlaması ile farklı bir yere taşıyor.
Sormadan edemiyor insan, Fukuyama ile bu muhalefet aynı Türkiye’den mi bahsediyor?
Fukuyama, Türkiye'nin son yıllarda ürettiği silahlı insansız hava araçlarının hem günümüz savaş taktiklerini hem Türkiye’nin konumunu değiştirdiğine dikkat çekerek "Bu süreçte Türkiye, daha fazla sonuç üretme kabiliyetiyle kendini ABD, Çin veya Rusya'dan daha fazla ve büyük bir bölgesel güç aktörü seviyesine yükseltti" yorumunu yaptı.
Fukuyama’nın “bölgesel güç” olarak tanımladığı Türkiye nasıl oluyor da içeriden “rotasını şaşırmış” görünüyor?
104 emekli amiral yayınladıkları bildiride “... son günlerde basında ve sosyal medyada yer alan kabul edilemez nitelikteki bazı görüntüler, haber ve tartışmaları değerlerin dışına taşarak Atatürk'ün çizdiği çağdaş rotadan uzaklaşma çabası” olarak değerlendirip, ülkeyi “bunalımlı ve bekası için en tehlikeli olayları yaşama risk ve tehdidi ile karşılaşma" yolunda görüyorlar?
Gece yarısı bildirisinin tepki alması üzerine CHP Sözcüsü Faik Öztrak, "insanların görüşlerini açıklama özgürlüğü'nün kısıtlanamayacağından” söz etmiş.. Muhtırayı siyasi iktidarı sandık dışı eylemlerle terbiye etmek için bir fırsat olarak görünce, bildiri üzerinden parmak sallama “görüşlerini açıklama özgürlüğü” olarak tanımlanır….
104’ler muhtıra finalinde yer alan hüküm maddesinde “rotadan uzaklaşma çabasından” geri dönülmesini muhatabını ajite maksatlı olarak kullanmakta ve “Aksi hâlde…” ibaresi ile parmak sallamaktadır.
Bu bildiride kullanılan ifadelerin üslubu, bildirinin kaynağı ve muhatapları dikkate alındığında “görüşleri açıklama özgürlüğü” olarak yorumlamak ancak arkasında durmakla izah edilebilir. Bakın eski darbelerden sonra darbecilerin kendilerini ve darbeyi aklamak için verdikleri beyanlarına.
Tamamı darbeyi “tehlikede gördükleri demokrasiyi kurtarmak için yaptıkları” ve darbenin masumiyet karinesi olarak da iktidarı “ikaz etmiştik… ama dikkate almadılar, alsalardı darbe de olmazdı” diyen ibarelerle başlar.
“Demokrasi” siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, vatandaş ve kurumların kendi görüşlerini ifade edebildiği bir ortak hayat alanıdır. Siyasi iktidarın kararlarına her demokratik kurum kendi fikrini açık beyan ile katkı sağlar.
Bu fikirler seçmeni-kamuoyunu ikna etmek için kullanılırsa saygıyı hak eder. Eğer darbecilere yön verip iktidarı hedefe koyup harekete geçirmek için altyapı kurmada kullanılırsa hem toplumda karşılığı olmaz hem de meşruiyetini kaybeder…
Herkesin görüşünü açıklama özgürlüğü vardır ama kimsenin muhatabına kendi doğrusunu dayatarak tehditle hizaya getirme hakkı yoktur…