Çocuklarını terör örgütü PKK'nın pençesinden kurtarmak isteyen annelerin HDP Diyarbakır il binası önündeki oturma eylemine Türkiye'nin çeşitli yerlerinden katılım devam ediyor. Giderek büyüyen bu hareket terörle mücadeleyi çok daha etkin ve farklı bir alana taşıyor.
Bidayetinde sadece “silahlı operasyonel bir çembere” sıkışan terörle mücadelede asıl baskıyı yiyen mağdur bölge halkının mücadelenin paydaşı olarak “yeter artık” diye ortaya çıkması dışarıdaki terör baronlarını ve beslenen içerideki sömürgenleri telaşlandırdı.
Bu telaşları boşuna değil çünkü örgütün zemini kayıyor ve tabanını kaybediyor.
Böyle bir durumda, kendi çocuğu dizinin dibinde olanlar dâhil bu ailelerin yanında yer almanın vicdani ve ahlaki bir sorumluluk olduğu tartışılmaz. Bedenen yanlarında bulunamayanların bile orada bulunanlara güç verecek ellerinde sayısız araç var.
Bunlar olurken, siyaset tabanında oturan HDP için bu sıkıştırmayı siyasi bir partiyi “kriminalize etmek” (parti kimliğinden örgüt yapısına getirme) hamlesi olarak görenlerin niyetleri tartışılır mı? derseniz buna gerek yok derim. Olay turnusol kâğıdı gibi herkesin ne mal olduğunu ortaya çıkarıyor.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal, annelerin, HDP il binası önünde başlattığı oturma eylemine ilişkin yaptığı değerlendirmede “Bu isyana, akademisyeniyle, gazetecisiyle, sanatçısıyla sessiz kalmamak lazım. Bu ülkenin şehirlerinde çukur kazılıp, el yapımı patlayıcılar yerleştirilirken akademisyenler, terör örgütüne 'bu ülkede demokratik siyaset var, demokratik siyasetin olduğu yerde terör olmaz, şiddet olmaz, silah olmaz' demesi gerekirken o gün 'devlet katliam yapıyor' diyorlardı. O gün 'devlet katliam yapıyor' diyen akademisyenler, bugün neden anaların acısına, feryadına sesiz kalıyorlar. Bu vicdanlı mıdır?” değerlendirmesinde bulundu.
Ünal şunu da fark etmeli ve diğer tarafa bakmalı. Bugün anaların acısına, feryadına sessiz kalmaması gerekenler dün “devlet katliam yapıyor” diyenler değil o gün de, bugün de sus pus oturan fikirsiz, çilesiz, hamlesiz niteliksiz çoğunluktur.
Burada garip olan bu analar kendi evlerinde kırk yıldır feryat ediyor ama HDP’nin kapısına gelince fark ediliyorlar. Terörün bugüne kadar kaç eve ateş düşürdüğünü bilmeyen mi var, hepimizin malumu. Ama bir yangın mahalleyi sarmadan yerinden oynamayan bir yapı var.
Evet, Ünal’ın dediği gibi “Anne, annedir. Annenin Türk'ü, Kürt'ü, Ermeni'si, Fransız'ı, İngiliz'i olmaz. Annenin Alevi'si, Sünni'si olmaz. Bir anne feryat ettiği zaman herkesin o feryadı duyması gerekir."
Buna karşılık HDP kapısındaki kalabalık büyüdükçe talebi etkisizleştirip değersizleştirme çabaları ortaya çıkmaya başladı. Bunlar için Ardan Zentürk “Diyarbakır’da evladının peşine düşmüş anaları, görmezden gelme gibi bir ruh hâli içinde yaşıyorlar, nasıl bir alçak iklimdir bu, emperyalizmin gönüllü metresi olma hâlidir?” derken haklıdır.
Bakıyorsun HDP’nin sıkışmasından rahatsız olan bir kesim siyasetçi ve reyting şehvetinin kurbanı medya da HDP kapısındaki yığılmaları bir siyasi manevra olarak gösterip itibarsızlaştırma gayretinde. Analara “gidin başka kapıya” demeye yürekleri yetmiyor ama HDP’nin kaçırılmalarındaki aracılık rolünü yalanlamaya çalışıyorlar. Kim inanır?..
Neden bir başka parti değil de HDP? Sorusuna cevap vermeye bile değmez. Anneler evlatlarını kaybettikleri yerde arıyorlar…