PKK/YPG'yi aparat olarak kullanan İsrail'in son dönemde terör örgütüne yönelik destekleyici girişimlerinin arkasında “Büyük İsrail” projesi saklanmakta.
Netanyahu muhalifi Benny Gantz da, bunun İsrail için “tarihî bir fırsat” olduğunu ve İsrail'in Esad'ı deviren muhalefet koalisyonuna karşı çıkan gruplarla ilişkilerini geliştirebileceğini öne sürdü.
Türkiye’nin istediği tüm etnik grupların eşit bir şekilde temsil edildiği demokratik düzene dayalı Suriye’de bölücü PKK/YPG gibi terör unsurları yer almıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan hemen her konuşmasında PKK-YPG’nin geleceği için “Ya kendileri silahlara veda edecekler ya da silahlarıyla birlikte Suriye topraklarına gömülecekler. Kürt kardeşlerimizle aramıza kandan duvar örmeye çalışan terör örgütünü ortadan kaldıracağız” dedi.
Suriye Millî Ordusu işgal bölgelerinin sınır noktalarında operasyon için tüm hazırlıkların tamamlandığını açıklarken geleceğini ABD yönetimine havale eden PKK/YPG, silah bırakarak bölgeyi terk etmekte istekli görünmüyor.
Amerikan Wall Street Journal gazetesinde, Suriye’de terör örgütü PKK/YPG’nin yeni seçilen ABD Başkanı Donald Trump’a yazdığı mektupta ABD’nin Kürtleri terk etmeyeceği yönündeki geçmiş vaatleri hatırlatılarak "Türkiye saldırısına devam ederse, sonuçları felaket olacak" ifadesi yer almıştı.
Bu ortamda bölgenin yakın geleceği için farklı görüşler var.
Trump görevi devralıncaya kadar taraflar beklemede kalır. “PKK/YPG’ye karşı yapılacak bir SMO ve Türkiye müdahalesine ABD kayıtsız kalırsa bütün müttefiklerine karşı itibarını kaybedecektir” ihtimali "Kendi başlarının çaresine bakmak zorundalar çünkü biz karışmayacağız” diyen Trump’ın Suriye senaryosu ile örtüşmüyor.
ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ın “DAEŞ’e karşı PKK/YPG’nin korunması lazım. ABD’nin, DAEŞ’le mücadelede en iyi ve en yakın ortaklarının yanında durması gereklidir. Onların yanında durmalı ve emniyette olmalarını sağlamalıyız” açıklaması inandırıcı değil.
Bölgeye tutunmak için “Vesayetçileri” teminat olarak gören terör örgütleri bölgeyi terk etmeye istekli görünmüyor.
ABD’nin Suriye’de ya da başka bir coğrafyadaki operasyonlarının kimsenin hakkını koruma gibi bir yardımseverliğe dayanmadığını herkes biliyor. ABD desteğiyle oluşturulan bütün radikal hareketler nihayetinde ABD’nin oyuncağı olarak görev yapar, bir süre kullanılır sonra yok edilirler.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Şam’da terör örgütü PKK/YPG ile mücadeleye değinerek “Suriye halkının terörle mücadelesine de en güçlü şekilde destek vermeye hazırız” demişti.
Tarih tekerrürden ibarettir, 30 Temmuz 1974'te Kıbrıs'ta düzenin yeniden kurulması amacıyla Türkiye, Yunanistan ve İngiltere Dışişleri Bakanları imzaladıkları antlaşma ile taraflar Kıbrıs Cumhuriyeti'nde Türk ve Rum olmak üzere iki otonom idarenin kurulmasını kabul ederek anlaştılar.
Mutabakat gereği Türk ve Rum toplumlarının temsilcilerinin 8 Ağustos 1974'te katılacağı ikinci Cenevre Konferansı'na kadar Rum ve Yunan askerlerin Türk bölgelerinden çekilmeleri gerekiyordu.
Ancak bu çekilme olmadı, Rumlar ve Yunanlar çekilmedikleri gibi Türk bölgelerine saldırılarını sürdürüp birçok Türk'ü esir almış, Muratağa, Atlılar, Sandallar ve Taşkent gibi yerlerdeki Türkler kuşatma altına alınmıştı.
Türk köylerinde soykırıma devam edildiği haberlerinin gelmesi ve anlaşmanın mümkün olmadığı kanaati kesinleşince harekâtın başlatılacağı anlamına gelen "Ayşe tatile çıksın!.." parolası Başbakan Bülent Ecevit'e bildirildi.
14 Ağustos 1974 sabahı Kıbrıs'taki Türk birlikleri harekete geçtiler…
Bugün Suriye’de benzer bir durumla muhatabız. Geçmişte yaşadığımız bu tecrübenin yakın gelecekte Suriye’de tekrarlanması kuvvetle muhtemeldir. Sahadaki gelişmeler Türkiye’yi buna zorluyor.
Soru aynı: Ayşe tatile çıksın mı?..
Hikmet Köksal'ın önceki yazıları...