Batı kendi canavarı ile yüzleşiyor…

A -
A +

Fransa'da geçtiğimiz hafta meydana gelen olaylar Huntington’un “Medeniyetler Çatışması" adındaki meşum tezini yeniden gündeme getirdi. Fransa saldırıları özellikle kapitalist gelişmiş ülkelerin, az gelişmiş ülkelere karşı yaptığı saldırılara karşı bir misilleme olarak algılandı. Oysa gerçek Ankara katliamı sonrası tavır koymayan batının kendi canavarı ile yüzleşmesidir.

1993 yılında yayınlanan makalesinde Huntington, “Benim faraziyem şudur ki; bu 'Yenidünya’da mücadelenin esas kaynağı öncelikle ideolojik ya da ekonomik olmayacak. Beşeriyet arasındaki büyük bölünmeler ve hâkim mücadele kaynağı kültürel olacak. Millî devletler, dünyadaki hadiselerin yine en güçlü aktörleri olacak fakat dünya çapında politikanın asıl mücadeleleri, farklı medeniyetlere mensup grup ve milletler arasında meydana gelecek” diyordu.

Huntington’un Medeniyetler Çatışması tezi ABD merkezli düşünülerek, düşman üretmek üzerine hazırlanmış bir dış politika aracıdır.

Batı’nın İslam’ı düşman olarak görmesinde başlıca nedenler olarak;
Medeniyetler arasındaki güç dengesi değişmektedir. Göreceli olarak Batı gerilemekte; Asya'daki Shanghai merkezli oluşum ekonomik, askerî, siyasal güçlerini genişletip yaymaktadır.
Müslüman ülkeler komşuları için istikrarsızlığa neden olan demografik bir patlama içine girmiştir, İslam ülkelerindeki hızlı nüfus artışı, İslam dininin daha hızlı yayılması batıyı tedirgin etmektedir.
Batı, yıllardır Doğu (özellikle de İslam) Medeniyetlerini sömürmekte ve fakirleştirmektedir. Sömürülen Doğu toplumlarıdır ve güçlü olmaya çalışmaları da en doğal haklarıdır. Batılılar, İslam ülkelerinin geri kalmışlığını, hızlı nüfus artışını, bu ülkelerdeki açlığı bahane ederek, bu faktörlerin, Müslümanların Batılılardan nefret etmesine neden olduğunu söylemektedirler.

Richard Müller Batı’dan neden nefret edildiği konusunda şöyle demektedir: “Batının emperyal üstünlüğü karşısında dünyanın geri kalan ülkelerinde bir düşmanlık baş göstermiştir. Güç dengeleri değiştikçe Batı kültürüne karşı taarruzlar da artacaktır...”

New York Observer gazetesindeki köşesinde Richard Brookhiser endişesini “Yeryüzünün herhangi bir yerinde, yaşadığı şartlardan memnun olmayan insanlar, dönüp bize baktıklarında, başka seçeneklerinin de olabileceğini fark ediyorlar. Birazcık aklı olan herkes ya bu ülkeye gelmeye ya da bu ülkeyi taklit etmeye çalışır. Aklından zoru olanlar sorunların sorumlusu olarak bizi görürler, tarihsel olarak aramızda düşmanlık oluşmuş ülkelerden birinden olanlar ise bizi öldürmeye çalışırlar. Bütün dünyadaki kaybedenler bizden nefret eder, çünkü biz güçlü, zengin ve iyiyiz” diyordu.

"Hain, 'havf’lı olur" derler, korkuları hayatlarını bloke ediyor. Kendi adlarının terörle anılması bile bir suç olurken, az gelişmiş ve sömürülen İslam ülkeleri terörler birlikte anılır olmuştur.

11 Eylül faciasından sonra Batının, Müslümanlara bakış açısı tamamen değişmişti. Müslümanlar canlarından bezdirildi, hakaretlere uğradı, iş sahibi, öğrenci ve sıradan vatandaş hakarete maruz kaldılar. 11 Eylül 2001 Amerika’nın karabasana uğradığı, afalladığı, acizleştiği bir tarihtir. Aynı karabasanı şimdi Fransa merkezli olarak tüm Avrupa yaşamaktadır.

Olaylarının ardından, tekrar tatsız bir dönem başladı Avrupa’da yaşayan Müslümanların hepsine neredeyse terörist gözüyle bakılmaya başlandı ve Müslümanlara nasıl davranılması gerektiği konusunda tartışmalar yapılıyor. Terörist saldırıların önlenmesi için nerdeyse Müslümanların tecrit edilmiş kamplara alınmasını isteyecekler.

Fransa saldırıları 11 Eylül olayları gibi dünya tarihinde bir dönüm noktasıdır.

Batı aradığı 'yeni düşman'ı hemen bulmuştur ve o kendisidir!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.