Ne olacak, toplumu çökertmek için içeriden vuruyorlar.
Sosyal medyada ciddi bir paylaşım bir medeniyeti yok etmek isteyenlerin üç temele saldırdıklarına dikkat çekiyor: “Ebeveyni itibarsızlaştır aileden vur, öğretmeni itibarsızlaştır eğitimden vur, kanaat önderlerini itibarsızlaştır toplumun çatısını çökert!..”
Aile içinden vuruldu mu, gerisini söylemeye lüzum yok, peşinden komşuyu, sokağı, şehri ve geleceği kaybettik demektir. Sokaktan gelen fırtınalara karşı insanın dimdik ayakta durmasını sağlayan sığınak ailedir. Aileyi kaybettik mi nereye sığınacağız? Sevgisiz, acımasız ve ruhsuz kalan topluma mı?
Televizyonlar, cinayet, tecavüz, şiddet haberlerinden geçilmiyor diyerek cımbızla çekip ajitasyon yapmıyoruz. Yangının en hassas ve hayati alandan başladığına dikkat çekmeye çalışıyoruz.
Fransız yazarın “19. asır sonlarında üç yıl kaldığım İstanbul’da tek bir cinayet vakasına rastladım; o da Galata’da gayrimüslimler arasında yaşandı. İdama mahkûm edilen katilin infazı için cellat bulunamadı, kendi aralarından cellat seçtiler” dediği bu toplumda bir gazete sayfasında bir güne sığan şu haberlere bakın.
İlk haber “Anne kızı öldüren katil zanlısı yeğenleri çıktı. Yengesiyle annesinin ağızlarına çorap geçirerek öldüren ve olaya hırsızlık süsü veren zanlı dikkat çekmemek için cenazeye katılmış...” İkinci haber, “Para vermedi diye annesini öldürdü. Babasının mezarını ziyaret edecekleri bahanesiyle annesini arabasına bindirerek köyden uzaklaşan M.T., daha sonra annesini boğarak öldürdüğünü ve cesedi toprağa gömdüğünü itiraf etmiş...”
Bu olaylar bir ormanın içine atılmış kıvılcım gibi. Gelecekte işlenecek muhtemel benzer suçları meşrulaştırmak için “Bu da bir şey mi, bizde neler oluyor!..” dedirtecek cinsten.
Ne yapılması ile ilgili çare Yusuf Kaplan’ın “Gece orduları gerek bize" diye aşağıda tanımladığı aileye kadar inecek bir ahlak eğitimi seferberliği hayati önemde görülüyor.
Nizamülmülk, büyük bir eğitim devrimi yapmıştı; binyılı inşa eden, Batı üniversitelerine de kaynaklık eden muazzam bir medrese devrimi. Bazı kişiler, Nizamülmülk’ü, Melik Şah’a şikâyet ederler. Şöyle derler: “Sultanım! Nizamülmülk’ün eğitime yaptığı bu devâsâ yatırımla, İstanbul’u fethedebiliriz!”
Melik Şah, vezirini çağırır, hesap sormaya kalkışır. Nizamülmülk’ün Melik Şah’a verdiği cevap, bizi de silkeleyip kendimize getirmeye yetecek niteliktedir:
“Sultanım! Ben, gece orduları yetiştiriyorum. İlim, fikir, zikir ve ruh orduları. Maddî ordularının ulaşamayacağı yerlere onlarla ulaşabilirsin. İnançlarımızı, ruh köklerimizi her daim diri tutacak, biz yok olsak bile inançlarımızın yaşamasını sağlayacak tohumları ekiyorum...”
Bu irfan ordusunun sahada hâlâ görünmemesi saldırganların cesaretini artırmaktadır.
Küfür, dayak, kavga, yaralama, öldürme, dolandırıcılık, hırsızlık, gasp, mafya hesaplaşmaları, işkence, yargısız infaz, baskın, yakma, yıkma, silahlı çatışma olaylarının medya ve kitle iletişim araçlarıyla toplumu bombardımana tutmak, George Simmel’in sözünü ettiği gibi “toplumun olaylara karşı hassasiyetinin körelmesine yol açmaktadır.”
İnsanların çoğunluğunun olanları önemsiz, sıradan günlük hayatın ayrılmaz parçası olarak görmesi, duyarsızlaşıp, tepki vermez duruma gelmesi “ormanın tamamının tutuşması” demektir.
Mesele ruh köklerimizi, ahlakımız diri tutacak tohumları ekmekte.
Bir gün gecikmek bile ciddi bir kayıp büyük vebaldir. “Bu ormanı kim yaktı?” diye bir gün sorulursa kim, kendini nasıl aklar…