Boğaziçi vakası ve kitlelerin psikolojisi

A -
A +
 
Türkiye'de rektörlerin atanma süreci Yüksek Öğretim Kurulunun tercihi, teklifi ve Cumhurbaşkanı'nın onayı ile gerçekleşiyor. 2 Ocak'ta Resmî Gazete'de yayınlanan 5 rektörün atama kararı ile birlikte Prof. Dr. Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğüne atanması bir grup üniversite öğrencisinin tepkisini çekti.
Aralarında örgüt üyesi ve bazı muhalefet partisi temsilcilerinin de yer aldığı dışarıdan destekli bir öğrenci grubu Melih Bulu'nun rektör olarak atanmasını protesto etti. Üniversitenin girişinde düzenlenen olaylı protestoda öğrenciler, "Kayyum rektör istemiyoruz" sloganları attı.
Boğaziçi'nde yaşananlar turnusol kâğıdı gibi kargaşayı siyasetin tahkim malzemesi görenleri de ortaya çıkardı. Eylemde bulunma imkânı olmayan muhalif siyasetçiler de açıklamalarla dışarıdan olayın parçası oldu. En dikkat çekici açıklama –kendisi de eski bir akademisyen olan- Ahmet Davutoğlu'ndan geldi.
Davutoğlu “Kalite düşmanlığı da var, bir vasat olacak onun üstündeki her şeyi tasfiye etme kafası, 12 Eylül kafasıdır. Üniversite, ram olunacak bir yer değil… Ben de giderdim, burada işim olmasa ben de giderdim. Gençlik Kollarımıza siz de gidebilirsiniz dedim" deyiverdi.
Muhaliflerine benzeyerek kendi varlığını, kendi entelektüel birikimini inkâr ederek siyasete tutunmaya çalışmak beyhude. Bu durum nefretten beslenen bir aşağılık kompleksidir.
Bu taklitçi teslimiyeti, bozuk ruh hâlini anlamak oldukça zor. Kendisinin geride oluşunu fark edince karşı tarafa duyduğu nefretine teslim olmaktır. Davutoğlu'nda bu rektör atamasını malzeme yapacak kadar seviye kaybetmiş.
Protestoların devam ettiği ertesi gün Prof. Dr. Melih Bulu rektörlük binasının önünde öğrencilerle bir araya geldiğinde öğrenciler Rektör Bulu’yu, “Kayyım rektör istemiyoruz” sloganlarıyla karşıladı. Prof. Melih Bulu kendisini protesto eden öğrencilerin arasında konuşurken içlerinden biri kendisine şu soruyu yöneltti:
"Kendi kişisel kariyerinizi, geçmişinizi ve konumunuzu savunamazken bizim 150 yıllık değerlerimizi nasıl savunacaksınız?..”
Prof. Bulu’nun meslekteki tecrübesi öğrencilerle yakın temasın, daha samimi ortamların faziletleri üzerine kurulsa da kitlelerin psikolojisi çok daha farklı davranış tarzı gerektirir.
İnsan tek başına olduğunda kışkırtmaya maruz kalsa da dolduruşa gelmez. Çünkü aklı böyle bir davranışın doğru olmadığını ona gösterecektir. Ama kalabalık içinde olmaktan kaynaklanan güç insanın tek başına giremediği bir mücadelede onu cüretkâr kılar.
Sayın Melih Bulu kendisini “savunma yeteneği olmamakla" suçlayan öğrenciyi eşit şartlarda görüşmeye davet ederek “Sizce ne yaparsam hukukumu korumuş olurum?” diye sormalıdır.
Bakalım aynı öğrenci kalabalığın koruyucu zırhından soyunduğunda aynı soruyu tekrarlayacak mı?
Boğaziçi vakası; üniversitelerin, “farklı görüşlerin tartışılabileceği özgür ve özgürleştirici bir mekân'' olmasının önündeki en büyük engelin üniversitelere “siyasi operasyon merkezi” olarak çöreklenen dayatmacı zihniyet olduğunu ortaya koydu.  
Kendilerine ait söyleyecek bir sözü olmayan başka ne yapsın!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.