Her salgın gibi nihayetinde bu salgın da bitecek... 1908-1910 seneleri arasında Anadolu’yu etkileyen kolera salgını, yaşanan büyük salgınlardan birisidir. Kafkasya ve İran’da ortaya çıkan kolera salgını deniz sınırı olduğundan dolayı Trabzon üzerinden kervanlar, çerçiler, asker sevkiyatları, göçler, hac seyahatleri gibi nedenler Anadolu’ya yayılmasına zemin hazırlamışlardı...
Kolera salgını en şiddetli seyrini 1909 senesinin Haziran-Temmuz-Ağustos aylarında göstermiş 1910 senesi Ekim ve Kasım aylarında bitme noktasına gelmiştir...
Yaklaşık bir yılı aşkın süredir hayatımızı zorlaştıran Covid-19 salgınının da geçmişte olduğu gibi alınan tedbirler ve aşı uygulaması ile yakın zamanda sona ereceği umudumuz güçlü. Ancak bu bitiş yeni bir mücadele sürecinin başlangıcı olacaktır.
Pandemiden sonra artık dünyanın eskisi gibi bir yer olmayacağı, insanlık âleminde pek çok şeyin değişip yeni bir döneme girmesi ve tüm dünyayı etkisi altına alan bu durumun köklü siyasi, ekonomik ve toplumsal sonuçlarının olması kaçınılmaz olacaktır. Bu süreç sağlıklı topluma ulaşmak için pek çok sosyal travmayla mücadeleyi de kapsamaktadır.
Muhtemelen bu mücadelenin ilk cephesi sarsılan orta sınıf ekonomisinin tamiri olacak.
Geniş bir tabana sahip orta ölçekli işletmeler ekonominin merkezini temsil durumundadır. Restoran, kafe ve benzeri hizmet işletmeleri, küçük istihdamlı imalatçılar, özel eğitim kurumları uzun süredir faaliyetine ara verdi. Bunların yakın gelecekte aynı sermaye ve iş gücü ile kaldıkları yerden devam etmelerini beklemek iyimserlik olur. Hangisinin ne kadar hasar aldığı incelemeyi gerektirir...
Pandemi süresince destek olarak aldıkları uzun vadeli borçlanmalar, kaybettikleri eğitimli insan kaynaklarının telafisi kendilerini zorlayabilir... Salgın sürecinde insanların çalışamaması ve bazı meslek gruplarının mesleki faaliyetlerini bir planlama yapamadan kesmek zorunda kaldılar. Bu durumun etkileri karantina kalktıktan sonra da sürmektedir. Geçmiş deneyimler meydana gelen kayıpların ciddi sosyoekonomik sıkıntılar ve pandemi sonrası ruhsal hastalık belirtilerinin gelişmesi için bir risk faktörü olduğunu göstermiştir.
Bu sonuç muhtemelen öncelikle ölümler ve ekonomik etkilerle bağlantılıdır. Ancak sosyal ağların bozulması ile de ilişkili olabilmektedir. Düşük gelirli bireylerin, yüksek gelirlilere göre geçici kayıplardan ruhsal bakımdan daha çok etkilendiği düşünülmektedir. Karantina döneminde çalışamamaya bağlı mali kayıpların devlet tarafından mümkün olabildiğince tazmin edilmesi, karantina boyunca düzenli gelirlerini kaybetmiş olan kişilere de mali destek sağlanması bir koruyucu ruh sağlığı tedbiri olarak görülmelidir.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Tedros A. Ghebreyesus, yaptığı açıklamada pandeminin ruh sağlığı üzerindeki etkisinin uzun yıllar süreceğini belirterek "İkinci Dünya Savaşı'nın ardından çok sayıda hayatın etkilenmesi nedeniyle dünya kitlesel travma yaşadı. Koronavirüs pandemisinde ise daha fazla hayat etkilendi" ifadelerini kullandı.
Salgın sonrasında sağlıksız yeme veya uyku alışkanlıklarında değişiklikler (Geç uyku ve geç uyanma), umutsuzluk, mutsuzluk, sinirlilik ve “kontrol dışı” davranışlar, şiddetin yaygınlaşması, dikkat ve konsantrasyon zorluğu, sosyal medya kullanımında bağımlılığın artması, sosyal ilişkiden kaçınma (aile ve arkadaşlardan iyice uzaklaşma), baş veya vücut ağrısı, alkol, tütün veya diğer ilaçların aşırı kullanımı gibi etkilere neden olabilir.
Dolayısıyla pandemi dönemlerinde bu geçiş sürecini doğru bir şekilde yönetebilmek için tıbbi müdahalenin yanında ruh sağlığı açısından da psikososyal destek hizmetlerine ihtiyaç duyulmaktadır.
Hastalık ve ölüm riski ile karşılaşmak, bir yakınını kaybetmek, insanlara hayatının anlamını, yakın ilişkilerini, gelecekle ilgili beklentilerini ve önceliklerini yeniden gözden geçirmelerine hatta ağırlıkları atmalarına fırsat verdi. Hiçbir şey eskisi gibi olmasa da salgın sürecinde askıya aldığımız “dostlukların” ne kadar önemli olduğunu fark ettik.
Bu yeni mücadele dönemde en büyük gücümüz yine onlar olacak...