Erzincan, önceki gün Başbakan olduktan sonra ilk ziyaretini yapan hemşehrisi Başbakan Sayın Binali Yıldırım’ı ağırladı. Başbakan Cumhuriyet meydanında halka hitabından sonra aynı gün akşam geniş katılımlı bir toplantıda sivil toplum kuruluşu temsilcileri ile bir araya geldi.
Siyaset ustalığı, mühendislik ve duygusal zenginliğin hepsi Başbakan’ın konuşmasında bir aradaydı.
“Can Erzincan’ın güzel insanları, sizinle birlikte olmak bana ayrı bir heyecan veriyor, Erzincan sevdam depreşti.” diye başladığı ve “Çocukluk günlerimi hatırladım, dumanlı dağları, mal yaydığım, deste topladığım, hasat yaptığım yerleri hatırladım. Babamla birlikte çıktığım yaylalarda geçen uçakları daha iyi görmek için sırt üstü yatar kendi kendime bu uçak nereye gider, keşke içinde bende olsam derdim.
Depremlerin, afetlerin verdiği çaresizliği hatırladım. Zor günlerde şikâyet etmeyen, isyan etmeyen Erzincan’ın güzel insanlarını hatırladım. Erzincan sadece zorluklara karşı isyan etmeyen insanların yaşadığı yer değil, bugün en fazla ihtiyaç duyduğumuz birlik ve beraberliğin en güzel yaşatıldığı yerdir.
Bizi birbirimize düşürmek isteyenlerin elleri hep boş kaldı. Bugün Güneydoğuda amansız bir mücadele veriyoruz.
Birlik ve beraberliğin mücadelesini veriyoruz.
Niyazımız, gayretimiz şudur, ülkede bu acılar bitsin enerjimizi çocuklarımız için daha güzel bir gelecek hazırlamak için harcayalım” diyerek devam ettiği, ekonomik kalkınma hedefleri, terörle mücadele, Almanya parlamentosunun Ermeni soykırımı iddialarını oylaması gibi güncel konulara değinen Başbakan’ın konuşmasında satır arasında geçen bir cümle etrafımızdaki kuşatmayı çözen bir anahtar gibiydi.
Başbakan Sayın Binali Yıldırım “İrade olmayan yerde idare olmaz” sözü ile son Alman saldırısının kaynağına da inmiş oldu.
AB ülkelerini rahatsız eden Türkiye’nin ekonomik kalkınmasında ortaya koyduğu iradeyi hırpalamaktır. Türkiye’nin önünü kesmenin yolu bu iradeyi hırpalayıp parçalamaktır diyorlar.
Geçmişte ekonomik kalkınmanın hız kazandığı en istikrarlı hükümetlerinin merhum Adnan Menderes ve Turgut Özal dönemlerinde yaşandığı ve bu hükümetlerinin sonlarının nasıl trajik biçimde sonlandırılmasının ardından yaşanan ekonomik depresyonlar hatırlandığında güçlü bir hükümet iradesinin nasıl geleceğimizin teminatı olduğu anlaşılır.
Güçlü siyasi irade sadece ekonomik refahın garantisi değil güven içinde olmanın da garantisidir.
Gezi olayları ile başlayan iç ve dış destekli terör olaylarının birinci hedefi içerideki güçlü hükümet iradesini parçalamaktı.
Paris’teki olayları görmezden gelen yabancı haber ajanslarını Gezi olaylarını gün boyu canlı yayınlarla şişirmesi bu yüzdendi.
7 Haziran seçimlerinden sonra yürütülen koalisyon seferberliği de boşuna değildi.
Batının her türlü kahpeliğinin hedefinde güçlü Türkiye’yi inşa yolunda ciddi mesafeler alan AK Partiyi iktidardan indirip Türkiye’yi zayıf koalisyon hükümetlerine teslim etmek var.
Bunun için her türlü yolu denemeye devam edecekler.
Bugün Türkiye Başbakanının ifade ettiği gibi “Ama yağma yok, Türkiye eski Türkiye değil. Amacımız Türkiye’yi parmakla sayılan ülkeler arasına sokmak. Bunu refahı artırarak, somunu büyütüp adil paylaşarak yapacağız. Ama terörün olduğu yerde bunların hiçbiri olmaz.
Herkes diyor ki, biz bölünmek istemiyoruz.
Bu bizim için yeterli güvence. Yaptıkları her türlü kahpeliği evelallah başlarına geçiriyoruz.”
Türkiye’nin kozu güçlü bir iradeyi temsil eden ve saldırılara “benim arkamda millet var, millet,” diyen bir iradeye ve bunu fark edip liderini sahiplenen bir toplum yapısına sahip olmasıdır.
İçerdeki ve dışarıdaki saldırılar ancak hızımızı artırır.