Türkiye “Barış Pınarı Harekâtı" ile Fırat’ın doğusundaki sınır boyunca, 30-32 km genişliğinde 450 km uzunluğunda bir güvenlik şeridi oluşturmak ve dört milyona ulaşan Suriyeli sığınmacıların önemli bir kısmını burada kuracağı güvenli alana yerleştirmek istiyor.
Olursa iyi olur değil bu hareket bir zaruret.
Harekâtın muhtemel sonuçları ve bölgedeki sözde Müslüman kimlikli ülkelerin harekât üzerine çıkardıkları velvele bize sonuçlar ve gelecekteki ilişkiler hakkında önemli fikirler veriyor.
İlk değerlendirme; Suriye’nin yakın gelecekteki muhtemel yeni yapılanması üzerine. Bununla ilgili çoğu tarihçinin görüşü; harekâtın sonuçlarının Suriye ile sınırlı kalmayıp tüm bölgeyi saracak ve sarkacak yeni bir şekillenmenin başlangıcı olduğu yönünde.
Birlik Vakfı'nın, Erzincan’da düzenlenen “Şehir Okumaları” programına önceki akşam konuşmacı olarak katılan Dr. Tahir Erdoğan Şahin “Kültür ve Uygarlık sürecinde Kent” konulu konuşmasında harekâtın muhtemel sonuçları üzerine dikkat çekici bir değerlendirme yaptı.
“Tarihçi sezgisi ile bu yürüyüş bölgedeki taşları yerinden oynatacak bir hareket kimliği taşıyor” diyen Dr. Tahir Erdoğan Şahin “Bölgedeki mağdur toplumların mevcut durumlarını (idareleri) sorgulama ve değiştirme için onlara ilham ve cesaret verecektir.
Bölgede kaç çeşit toplum var ve âli düşüncesi olmayan bir devleti burada oturtamazsınız, âli devlet ‘şu toplum benim budunumdur, devlet bütün bu insanların devletidir’ diyen devlettir, âli düşüncesi olmayan, etnisiteye dayalı bir devleti oturtamazsınız.
Büyük devletler merkezi ‘adalet” temelli olan ‘âli’ devletlerdir, alicenaplığı ile büyüktür, Devlet-i âli Osman böyle bir devletti, mayasında ‘adalet’ vardı. Buradan baktığımızda ABD büyük bir devlet değil ‘iri” bir devlettir. Bölgedeki PKK-PYD-YPG gibi örgütler kusmuktur. Kusmuk yalayan bir devlet büyük devlet değil iri bir devlettir" dedi.
Dr. Tahir Erdoğan Şahin’in Orta Doğu’da düğüm hâline gelmiş "Suriye meselesi" ile ilgili bu tespitleri harekât sonrası bölgenin geleceği ile ilgili önemli ipuçları taşıyor.
Suriye'nin zayıf olması İsrail'in stratejik hedefiydi. Bunun için atanmış emperyalist uşak yöneticiler yetmez, gelecekteki güvenliğini sağlayacak garnizon devlet için Suriye'de milyonlarca kişinin ölmesi, kentlerinin harabe hâline gelmesi ve ekonomisinin çökmesi gerekiyordu. Bunu yaptılar…
ABD’nin binlerce tır dolusu silahı YPG-PYD ve bunlar aracılığıyla PKK'ya akıtması, Suriye’nin Türkiye sınırında PYD-YPG-PKK’yı kullanarak ikinci bir İsrail devleti kurmak içindi.
İkinci önemli gelişme ise; Müslüman kimlikli çoğu devletin kimin hizmetinde olduğunu gösteren harekât hakkındaki beyanlarıdır.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov bile, Barış Pınarı Harekâtı için “Türkiye’nin Suriye’nin kuzeydoğusundaki operasyonu, ABD’nin bu bölgede attığı adımların sonucu” derken, Arap Ligi Genel Sekreterliği görevindeki Mısırlı siyasetçi Ahmet Ebu Gayt, Türkiye’nin sınır ötesi operasyonu için “Bir Arap devletinin toprağını işgal ve egemenliğine saldırı” ifadesini kullanıyor. 11 Ekim Cuma günü İran’daki bütün cuma namazı hutbelerinde Türkiye hedef alınarak “Tecavüz yoluyla güvenlik sağlanmaz” diyen İran Dışişleri Bakanı Zarif Türkiye’yi saldırganlıkla itham ediyor...
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ise açıklamasında, “BAE, Türkiye’nin Suriye’ye askerî saldırganlığını şiddetle kınıyor ve bunun tehlikeli bir gelişme olduğunu ve ayrıca dost Arap ülkesinin egemenliğinin açık ve kabul edilemez ihlali ve Arap işlerine müdahale olduğunu doğruluyor” ifadeleriyle kime hizmet ettiğini açıkça ortaya koyuyor.
Bu esef verici beyanlar, bize kimin kim olduğunu, kime hizmet ettiğini dostu düşmanı tartışmasız bir biçimde tanıma ve değerlendirme imkânı veriyor.
Barış Pınarı Harekâtı, emperyalizmin bütün iş birlikçilerini hareketlendirdi. Bu kadar telaşın önemli sonuçları elbette olacak zira yapılan hamle bize ve bölgemize dayatılan tarihi değiştirme çabasıdır.