Geçtiğimiz hafta sonu İstanbul Boğaziçi Üniversitesinde yeni bir skandal daha yaşandı. Daha önce okul bahçesinde DHKP-C marşı eşliğinde halay çeken gruplar bu defa Kâbe fotoğrafını yere serip üzerine LGBT paçavrasını yerleştirdi.
Skandal provokasyon sonrası İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, bu skandal olaya ilişkin resen soruşturma başlatırken İstanbul Valiliği, Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığından, AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik ve Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanlığı yazılı birer açıklama yayımladı.
YÖK açıklamasında öğrencileri de dâhil tüm akademi camiasının; toplumun müşterek hassasiyet noktaları, değerleri ve kutsallarına karşı her zaman dikkatli, nezaketli ve saygılı bir üslubu benimsemesinin topluma karşı bir vazifesi olduğunu belirterek “Bu eylemi gerçekleştirenlerin üniversite gençliğini temsil etmediğini hatırlatmak isteriz” ifadesi yer aldı.
YÖK’ün; “üniversite gençliğini temsil etmediğini” ifade ettiği Kâbe’yi horlayıp LGBT’yi kutsayan bu güruh kimi temsil ediyor? Daha önce de Rektör ataması dolayısıyla yapılan protesto eylemlerinde “Katil polis” diye bağıranlar kimi temsil ediyor?..
Eylemi gerçekleştirenler kampüsün içine geçerken mi uğradılar?
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın tepkisini "Kıblemiz Kâbe'ye yapılan saygısızlık ne ifade özgürlüğüdür ne de eylem hakkı. Bu sapkınlık hem kanun önünde hem de maşerî vicdanda hak ettiği cezayı alacaktır. Sizin müflis niyetleriniz ve menfur eylemleriniz gaflettir, dalalettir, hüsrandır. Kâbe kutsalımızdır" ifadesiyle ortaya koydu.
Bu durum akademik dünyamızın nasıl bir yozlaşmanın tehdidi altında olduğunu ortaya koymaktadır. Akademisyen veya öğrenci olabilir, bahsettiğimiz şey yapılan herhangi bir işte, politikada eleştiri değil toplumun tamamını ayağa kaldıracak ölçüde mukaddesatı hedef alan iğrenç bir saldırıdır.
Bu iğrenç eylemi gerçekleştirenlerin bir provokasyon tezgâhı peşinde oldukları açıktır. Ancak daha derinden bir hinlik peşindeler ki asıl takibi ve dikkati gereken budur. Boğaziçi Üniversitesi İslam Araştırmaları Kulübü, yayımladığı bildirisinde tepkisini ortaya koyarken eylemcilerin niyetini ifşa ediyor.
Bahsi geçen bildiride şu ifadeler yer alıyor: "Üniversitemizde rektör atamasını protesto etme bahanesiyle perşembe günü Güney Meydan’da hiçbir meşru temele dayanmayan, ne idiği belirsiz kişilerce bir resim sergisi açılmıştır. Bu sergideki bir resimde İslam’ın en mukaddes mekânı, Müslümanların kıblesi Kâbe-i muazzama haysiyetsizce tahkir ve tahrif edilmiştir.
Bu -ahlaksızlığın sanat kisvesiyle meşrulaştırılmasını- ve üstüne üstlük hadsizce savunulmasını hiçbir şekilde kabul etmiyoruz…”
Son zamanlarda AB ülkelerinde köpürtülen İslam karşıtlığının sanat kisvesi altında nasıl kurnazca yürütüldüğünü hatırlayalım.
Fransa’da Charlie Hebdo dergisi tarafından çizilen İslam’a hakaret içerikli karikatürleri “ifade özgürlüğü" adı altında yayınlayanlar ile içerideki sapkınlığı özgürlük diye dayatanlar aynı lağımın fareleri.
Maksatları, artan saldırılarla orantılı olarak toplumda habaseti sıradanlaştırmak ve meşrulaştırmaktır.
Şimdi merak edilen benzer olaylar karşısında sessiz kalan akademik çevrelerin bu saldırı karşısında ortaya koyacağı tepkidir. Eğer üniversitelerin derdi ilmî araştırma ve insan inşası ise; içlerine çöreklenmiş bu lağım farelerinin ilmi ve sanatı arkalarına saklanacakları “Maskeler” olarak kullanmasına göz yummamalıdır.
Muhtemelen bu olay onların beklentilerinden farklı olarak üniversitelerin sorgulanmasını gündeme getirecek…