Büyük Göç Dalgası kapıdaysa?..

A -
A +
İdlib üzerinden bölgenin geleceği hakkında ne askerî taktik ne politik anlamda konuşamıyoruz. Fiilî durum ise Rus himayesinde ve idaresindeki rejim güçlerinin İdlib’in işgali için bölge halkını Türkiye sınırına doğru sürüyor olduğudur.
Bu durum "Büyük Göç Dalgası"nın kapımızda olduğu anlamına gelir...
Bidayetinden beri Rusya, ABD ve İran ile Suriye'deki kıyımın önlenmesi, göç ve terörizmle mücadele konularında iş birliğinin kapsamlı olarak ele alındığı sayısız toplantı yapıldı, kararlar alındı.
Sekiz askerimiz şehit edilip gözlem noktaları çembere alınırken de bu görüşmeler ve mutabakatlar devam ediyordu.
ABD, Rejime ait iki gözleme noktasını vurmasının ardından ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey Ankara'da yaptığı görüşmelerin ardından açıklama yapıp, “İdlib'deki durumun hukuki durumu konusunda sizinle aynı fikirdeyiz. Türkiye'nin mevcudiyetini İdlib’deki meşru çıkarlarını destekliyoruz" derken; aynı gün Millî Savunma Bakanı Akar, Brüksel'deki NATO Karargâhı’nda ABD Savunma Bakanı Mark Esper ile görüşüyordu. Akar-Esper görüşmesinde İdlib'deki son gelişmeler konusunda hem ABD hem NATO'nun daha somut katkılarda bulunmasının önemi ifade edildi.
Yine aynı gün İletişim Başkanlığı'ndan yapılan açıklamada, "Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Sayın Vladimir Putin ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirmiştir. Görüşmede, İdlib’deki son gelişmeler başta olmak üzere, bölgesel konular ele alınmıştır" denildi.
Beyanatlara bakıldığında ortalık sütliman zannedilir. Oysa gerçek faklı ve bu görüşmeler sahadaki gerçek durumu temsil etmiyor. Zaten Soçi mutabakatı ve bütün mutabakatlar iflas etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin, Suriye konusunda bitmez tükenmez toplantıların sonucunu beklemeden ne yapması gerekiyorsa buna yönelik adımları hemen şimdi atacağını vurgulayarak Suriye saldırılarına dair alınan kararları önceki gün partisinin grup toplantısında açıkladı.
“Bize verilen sözler yerine getirilmediği gibi anlaşmalara da kimse uymuyor. Madem durum buysa biz de artık lafa değil sadece sahadaki gerçeklere bakarak hareket edeceğiz” diyerek, “Türkiye’nin, Suriye konusunda bitmez tükenmez toplantıların sonucunu beklemeden ne yapması gerekiyorsa buna yönelik adımları hemen şimdi atacağını” vurguladı.
Bu açıklama kâğıtta kalan bütün mutabakatların tek taraflı da olsa sahada uygulanacağına dair bir taahhüttür. Aksi durum dört milyon mültecinin Türkiye’ye dayanması gibi bir kabul edilemez ve taşınamaz yükü taşıma anlamına gelir.
Sayın Cumhurbaşkanının beyanı açık ve anlaşılır: 
"İdlib’de sivil yerleşim yerlerini vuran hava araçları artık eskisi gibi rahat hareket edemeyecekler. Karada da rejim güçlerini aynı şekilde belirlediğimiz sınırların ötesine kadar kovalayacağız. Adana Mutabakatı'nın gereği bu... Bu süreçte gözlem noktalarındaki veya diğer yerlerde askerlerimize en küçük bir zarar gelmesi hâlinde bugünden itibaren İdlib ile ve Soçi muhtırası sınırlarıyla bağlı kalmadan rejim güçlerini her yerde vuracağımızı buradan ilan ediyorum... Türkiye’yi hedef alan herkes, bunun bedelini sadece saldırı alanında değil, her yerde ödeyeceğini bilmelidir...”
Şimdi merak edilen bu beyanın gerçekleşmesi adına her türlü hazırlığı ikmal eden Türkiye’yi Rusya himayesindeki rejim, İran ve ABD’nin test edip etmeyeceği. Bugüne kadar himaye ettikleri terör örgütleri üzerinden bölgeyi tarumar edenlerin ellerindeki çapulcularla Türkiye ile “savaş boyutunda bir sınamaya" girmeleri mümkün görünmüyor.
Yapacakları şey yeni bir zirve ile her zaman yaptıkları gibi içeride oyalayıp dışarıda talana devam edip işi bitirme hamlesi olacaktır.
Ancak Türkiye; önümüzdeki asır huzur ve güvende olmasının bu kararlılığını sahada göstermesine bağlı olduğunu biliyor...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.